Prof. Dr. Mahmut Bozan
BAKAD Başkanı
2023 Seçimlerinin yaklaşmasıyla beraber siyasi rekabet hızlanmaya ve iktidar-muhalefet ilişkilerinde halkı kendi tarafına çekmeye yönelik faaliyetler artmaya başlamıştır. Öncelikle demokrasi ile idare edilen ülkelerde siyasi tercih bir muhasebe, bir muhakeme ve akıl işidir. Gönül işi değildir. Bu sebeple A veya B partisine “gönül vermiş” vatandaş tabiri hatalıdır. Zira partiye, derneğe, sendikaya hatta hükümete gönül verilmez. Gönül bağı ancak vatanla, milletle, devletle, istiklâliyet sembolü olan bayrak ve sancakla, mânevi değerleri ifade eden sembollerle kurulabilir. Bu sembollerin hiçbiri geçici değil, “devlet-ebet-müddet” şiarının parçalarıdır ve var olmanın “olmazsa olmaz” şartlarındandır.
Ancak birer ticari holding olan spor kulüplerinin “bedava reklamcı” devşirmek için kullandığı ve başarılı da olduğu “takım tutturma” numarasını siyasi partiler de denemekten geri durmamaktadır. Böylece akılla yapılacak tercihler, duygu ve hislere kaydırılarak akıl devre dışı bırakılmaya çalışılmaktadır. Şüphesiz siyasi partiler kendilerine “gönül vermiş” vatandaş sayısını arttırarak “kemikleşmiş oy” depoları sağlamayı çok arzu ederler ve tercihlerini akıllarıyla yapan ve “kararsız” olarak tanımlanan “bağımsız” seçmenlerden oldukça çekinirler. Zira genellikle seçim sonuçlarını akıllarıyla tercih yapan seçmenler belirlemektedir. Demokrasi gelenekleri oturmuş ülkelerde partilerden bağımsız yani bizdeki ifadesiyle “kararsız” seçmen sayısı hayli yüksektir. Bizdeki ifadesiyle diyorum zira kararsızlık bir naifliği ifade eder, doğrusu partilerle gönül bağı olmayan akıllı seçmenleri tarif edecek kelime “bağımsız seçmen” tanımıdır. Bu sebeple “kararsız” ifadesi yerine “bağımsız” kelimesini kullanmayı tercih ediyorum.
Ancak Türkiye gerçeği partilere “gönül bağı” ile bağlı olan seçmen sayısının hayli yüksek olduğunu göstermektedir. Özellikle halka hizmetleri çok düşük seviyede olan bazı belediyelerde aynı siyasi partinin seçim kazanması başka şekilde ifade edilemez. Enteresandır ki bu tür seçmenler “varlıklı, eğitimli” olarak tarif edilen semtlerde, sol ve sosyalist kesimlerde fazlaca bulunmaktadır. Halkın genelinde ise hizmetlerini beğenmediği partileri bir çırpıda siyaset sahnesinden silebilen bir azim göze çarpmaktadır. Parti mezarlığında kitabesine; “halk tarafından gömüldü” yazılan ve bugün cılız varisleri olan çok partilerin bulunması bunun açık delilidir. Bu guruba askeri cuntalar tarafından kapatılan veya darağacına çekilen partiler dâhil değildir.
Sadede gelecek olursak, 2023 seçimleri ufukta görünmekle birlikte siyasetin sloganlaştırdığı ifadeler daha sık duyulmaya başlamıştır. Ben bunlar içerisinde muhalefetin kendine taraftar toplamayı umduğu ve mevcut iktisadi krizi de kullanarak sonuç alacağına inandığı “kuvvetli tenkit” araçlarından sadece “beton siyaseti” veya “betona yatırım” kavramını analiz edeceğim. Betona yatırım ifadesi, iktidarın yapmış olduğu altyapı, bayındırlık ve imar faaliyetleri için kullanmış olduğu bir etiketlemedir. İddiası da hükümetin üretime, istihdama fayda sağlayacak yatırımlar yerine halkın “gözünü boyamak” için binalara, köprülere, yollara para harcayarak ülke kaynaklarını israf ettiği yönündedir. Hükûmet ise iktidara geldikleri 20 yıl içerisinde Türkiye’nin çehresini değiştirdiğini, hayat standartlarını yükselttiğini, medeni olarak tarif edilen ülkelerle rekabet ettiğini, kısaca halka hizmet ettiğini savunmaktadır.
Meseleyi analizde muhalefet açısından ilk tespit ettiğimiz husus; Türkiye’de cumhuriyetin kuruluşundan itibaren iktidarı zorla ele geçiren ve milli iradeye yasak koyarak 1950 yılına kadar ülkeyi tek başına yöneten CHP’nin hükûmet ve bürokratlarıyla sadece halktan “hizmet almaya” alışkın olması “halka hizmet etme” kavramına yabancı kalmasıdır. Bu sebeple Türkiye’de CHP’nin ortaya koyduğu eser sayısı hayli sınırlıdır ve sağ iktidarlar tarafından hep “dikili bir ağacı olmadığı” ithamına maruz kalmaktadır. CHP bu ithamları savuşturmak için “betona yatırım” savunmasını geliştirmiştir. Bu stratejik bir hatadır. Zira Turgut Özal’ın 1983 seçimleri öncesi televizyonda yapılan liderler tartışmasında “Boğaziçi köprüsünün gelirini satarak İstanbul Boğazı’na yeni bir köprü yapacağını” beyan etmesine karşı “yaptırmam efendim!” diye itiraz ederek tuzağa düşen Necdet Calp, CHP’nin siyasi irsiyetini açığa vuruyordu ve nitekim iktidarı Anavatan Partisi’ne kaptırdı. Bugün de aynı anlayış devam etmektedir. AK Parti CHP’ye “hizmette yarış” çağırıları yaparak üstün olduğu bu alanı daha bir görünür kılmaktadır. Doğrusu AK Partinin iktidara geldiği günden bu yana yaptığı bayındırlık hizmetlerini küçük görmek, hafife almak hele hele “betona yatırım” diye değersizleştirmeye çalışmak çok büyük bir hatadır.
Çünkü halk bunları görmekte, bölünmüş yollardan, otoyollardan, hızlı trenlerden istifade etmekte, geçtiği her tünelde geçmiş günlerde yaşadığı zorlukları hatırlamakta, başta İstanbul Havalimanı olmak üzere ülkenin dört bir yanına yapılan, yenilenen hava limanlarından memnuniyet duymakta, eskiden sadece havada gördüğü uçaklarda seyahat etmekte, modern ve donanımlı hasta hanelerde tedavi olmakta, ayağına gelen üniversitelere çocuklarını gönderirken eskide yaşadığı sınırlı sayıdaki üniversitelerin yaşattığı sınav çilelerini hatırlamakta, savunma sanayiinde göğsünü kabartan İHA’ları, SİHA’ları, TİHA’ları, MİLGEM’leri ve ileri teknoloji ürünü daha pek çok savunma araçlarının ülke savunmasında yaptığı hizmetlerle iftihar etmektedir.
Hele “betona yatırımın” en müşahhası olan “TOKİ”ler halkın tutunduğu bir can simidi durumundadır. Turgut Özal’ın kurduğu TOKİ, halkın parasını sülük gibi emen ve karşılığında kalitesiz binalar yapan “kooperatif çeteleri” belasından kurtuluşun adresi olmuştur. AK Parti döneminde daha da geliştirilen TOKİ, kentleşmede halkın vazgeçilmezleri arasında halen ilk sıradadır.
Sonuç olarak “betona yatırım” sloganından CHP kârlı çıkmayacaktır. Burada hatırıma gelen bir misali paylaşmak isterim. Bir gün Ankara’da Sıhhiye Köprüsünün altında duvara yapıştırılmış bakır bir kitâbe dikkatimi çekmişti. Üzerine Sıhhiye Köprüsünü yaptıran o dönemin CHP’li bakan, başbakan ve cumhurbaşkanının isimleri yazılmıştı. Demek önemsiz ve bugün ciddiye alınmayacak bir köprüye isimlerinin yazılmasına rıza gösterenler aslında “betona yatırıma” çok da soğuk bakmıyorlarmış. Aynı kitâbeden bir tane de Çubuk Barajında bulunmaktadır. Netice olarak yapılan hizmetleri “yok saymak” sadece yok sayanları bağlamakta, halkın nezdinde bir değeri bulunmamaktadır. Kamburu olanın yapacağı şey “herkesi kendisiyle eşitlemek” değil, kamburdan kurtulmanın çaresini aramaktır. Aslolan yoklukta eşitlik değil, varlıklarımızı güçlendirmektir. “Ben yapamıyorum, o halde yapılanları kötüleyerek kendimle eşit hale getireyim” düşüncesi isabetli bir politika değildir.
İkinci tespit ettiğimiz husus CHP’nin halkın milli ve özellikle mânevî değerlerine hürmet etmemesi, bilakis onları aşağılaması, inançları ile alay etmesi, tek parti iktidarı döneminde halka çektirdiği acıların hâfızalarda yaşıyor olması, hülasa milli iradeyi temsil liyakatine sahip olduğuna halkı bir türlü inandıramamasıdır. Bundan dolayıdır ki 1950 yılından beri zaman zaman farklı isimleri kullanmış da olsa CHP’nin tek başına iktidara geldiği görülmemiştir. Ancak parlamenter sistem ve seçim sistemi ve özellikle darbeleri müteakip ortaya çıkan fırsatları değerlendirerek sağ partilerle kurduğu koalisyonlar yolu ile sınırlı sürelerle de olsa iktidara gelebilmiştir. CHP, kimliğine yapışan bu iki zaaftan henüz kurtulabilmiş değildir. Ancak son yapılan mahalli idareler seçiminde, İstanbul ve Ankara’da kendi siyasi geleneğinden gelenleri dışarıda tutarak, dâhilden yapılan tüm itirazlara rağmen milliyetçi ve muhafazakâr kimliği olan adaylarla seçime girmiş ve başarılı olmuştur. Bu tecrübe CHP’ye 6’lı masayı ilham etmiş, bu sebeple yanına milliyetçi ve muhafazakâr tabana dayanan bazı partileri alarak 2023 seçimlerini kazanma çabasına girişmiştir. “Çarşafa rozet” tecrübesini yaşayan CHP’nin “helâlleşme” çağırısının işe yarayıp yaramayacağı da yapılacak seçimlerde görülecektir. Cumhur ittifakının geçen beş yılın sonunda halka kendisini affettirme gayretinin başarılı olup-olmayacağı da bu seçimle aşikâr olacaktır. 2023 seçimleri, üzerinde çok konuşulacak bir konu olup burada sadece parti rekabetinde kullanılan sloganlardan “betona yatırım” kavramını analiz etmeye çalıştık.