Edirne Selimiye Camiî
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli,
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Mehmed Âkif Ersoy
Prof. Dr. Mahmut BOZAN
İslâm dünyasının önemli alem, şeâir ve işaretlerinden birisi Hicri takvim olduğu gibi, Ezan da bu şeâirin en önemlilerinden bir diğeridir. Hicreti müteakip Medine’de İslâm devleti tesis edildikten sonra ilk uygulamaya konulan şeâir Ezan olmuştur. Müslümanları namaza davet meselesi müzakere edilirken Mecusi, Yahudi ve Hıristiyanların adetlerinden farklı olarak bugünkü şekliyle Ezan kabul edilmiştir. Bir sahabenin Hz. Peygamber’e (asm) gelerek rüyasında kendisine ezan öğretildiğini söylemesi üzerine Hz. Muhammed (asm) Bilal-i Habeşi’ye her bir cümlesini ikişer defa söylemek şeklinde ezan okumasını emretmiş ve ilk Ezan Hicri 1. yılda yani 622 senesinde okunmuştur. Daha sonra Mescid-i Nebevî’nin arka tarafına ezan okumak için hususi bir yer yapılmıştır. Zaman içinde Ezan okunacak yer bugünkü minarelere dönüşmüş, mescit ve camiler tek, çift veya üç şerefeli minarelerle donatılarak resimdeki Edirne Selimiye Camii örneğinde olduğu gibi İslâm sanatının en nadide eserleri vücuda gelmiştir. Ezan tüm İslâm dünyasında şu sözler tekrarlanarak okunur; “Allahü ekber (4 kere), eşhedü en lâ ilâhe illallah (2 kere), eşhedü enne Muhammeden resûlullah (2 kere), hayye ale’s-salâh (2 kere), hayye ale’l-felâh (2 kere), Allāhü ekber (2 kere), lâ ilâhe illallah (1 kere).” Ezanın bu şekilde okunmasına kanaat etmeyen Şiî’ler “Eşhedü enne Aliyyi veliyyullah” cümlesini ilave ederek burada da ikilik çıkarmış ve muhalif tavırlarını ortaya koymuşlardır.
Ancak Ezan en ağır darbeyi Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türkiye’de almış, 3 Mart 1924 tarihinde Şeriyye ve Evkaf Vekâlet’inin lağvı sonrası kurulan Diyanet İşleri Riyasetinin 1932 yılında yayınladığı bir tamimle yasaklanarak yerine Türkçe tercümesinin okunması emredilmiştir. Bu yasağa uymayanlara ağır cezalar uygulanmıştır. Yasak 1950 yılında Demokrat Parti’nin iktidarı ile birlikte kaldırılmış ve asli hüviyetine tekrar kavuşabilmiştir. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ahmed Hamdi Akseki’nin 23.06.1950 tarihinde müftülüklere gönderdiği bir yazıda dini lisanla Ezan okuyacak müezzin açığı olup olmadığı hususunda bilgi istenmiş ve Ezanla ilgili şu ifadelere yer verilmiştir:
“Mâna ve muhtevası bakımından Ezan hem namaz hem de İslâm için bir çağrıdır. Yani Ezan vasıtasıyla insanlar bir taraftan namaza çağrılırken diğer taraftan İslâm’ın üç temel ilkesini oluşturan Allah’ın varlığı ve birliği, Hz. Muhammed’in (asm) O’nun Resulü olduğu ve asıl kurtuluşun (felâh) âhiret mutluluğunda bulunduğu gerçeği açıklanmış olur. Yer küresinin güneş karşısındaki konumu ve kendi çevresinde dönüşü ile namaz vakitlerinin oluştuğu göz önünde bulundurulduğu takdirde Müslümanlarla meskûn olan her noktada günde beş defa okunan ezanın kesintisiz devam ettiği, bu ilâhî mesajın günün her anında yeryüzünden yükseldiği anlaşılır. Hz. Peygamber’den (asm) nakledilen birçok hadis Ezanın mâna ve önemini dile getirmekte ve Ezan okumanın faziletlerini belirtmektedir. Ezan ve Kametin sadece bir ilan değil, namaz vakitlerinde ve Peygamber (asm) tarafından takrir edilmiş olan hususi lafızlarla ve namaz vakitlerinin girdiğini bildiren bir i’lam ve ilan olduğu ilmi ve dini bir hakikattir. Kitap ve sünnetle sabittir. Efazı mahsusa, Ezanın rüknü ve sıhhatinin şartı olduğuna göre hususi lafızlarından başkasıyla okunan Ezana –velev en doğru bir tercüme ile de olsa- itibar yoktur.”
Evet İslâm cihanşümul bir din olduğu gibi onun şeâirleri de cihanşümuldür, hem birer alemdir. Bu sebeple Ezanı duyan her Müslüman onun ne mânaya geldiğini bilir, tıpkı namaz ve Kur’an gibi. Ona yapılan saldırıların ne mânaya geldiği de kimsenin meçhulü değildir. Gerçekten 1446 yıldır okunan ezanlar tüm insanlığa İslâm’ın temel inanç değerlerini sürekli ilan etmektedir. Yani Ezan; Allah’tan başka büyük herhangi bir şey olmadığını, Allah’ın bir ve tek olduğunu, Hz. Muhammed (asm)’in Allah’ın kulu ve Resulü olduğunu, sulh ve huzurun herkesi kullukta eşitleyen namazda olduğunu, kurtuluş ve ebediyete İslâm’la ulaşılacağını ve nihayet kulaklara küpe olacak en değerli hakikatin ondan başka ilahın olmadığı Allah’ın birliği gerçeğinde yattığını terennüm etmektedir.
Dünyanın büyücek bir şehre dönüştüğü günümüzde farklı milletlerin, farklı dillerin aynı Mescid veya Câmide, Ezanın ve Kur’an’ın birleştirici ifadelerinde huzur içerisinde, kardeşlik havasında birlik ve beraberliğini başka hangi şekilde sağlayabilirdik? Temennimiz Kur’an’ın ve Ezanın davetindeki mânayı Müslümanların hakkıyla kavraması, kardeşlik hukukunu tahkim etmesi ve Ezanın ilk okunduğu dönemdeki şuura tekrar kavuşmasıdır.