Associated Press: New York Columbia Üniversitesi öğrencileri Filistin’e destek için kampüs işgali başlattı.
“Muini zalimin dünyada erbâb-ı denâettir,
Köpektir zevk alan sayyâdı bi-insafa hizmetten.
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin,
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten.
Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten.
Kilâb-ı zulme kaldı gezdiğin nâzende sahrâlar,
Uyan ey yâreli şîr-i jeyân bu hâb-ı gafletten.”
Namık Kemal (Hürriyet Kasidesi)
Prof. Dr. Mahmut BOZAN
Namık Kemal ne güzel söylemiş. “Zalimin yardımcısı bu dünyada ancak aşağılık erbabıdır. İnsafsız bir avcıya hizmetten de ancak köpekler zevk alırlar.” Filistin’deki İsrail zulmü ve vahşeti bana hep Namık Kemal’in Hürriyet Kasidesinde taşan öfkesini hatırlatır. Kasidenin son beytinde şairimiz “gaflet uykusundan uyan ey kükreyen yaralı aslan, bak gezdiğin güzel sahralarda şimdi zulmün köpekleri dolaşmakta” diyerek sanki Filistin’deki durumu resmediyor. Dün denecek kadar yakın bir zamanda Filistin’de adaletin bayrağı tüm Müslim ve gayr-ı Müslimler üzerinde dalgalanırken bugün o bayrağın sahibi ancak “Filistin’e en fazla yardım gönderen ülke” olmaktan öte geçemiyor.
Ne yazık ki zulmün köpekleri yaralı aslandan daha güçlü bir vaziyette bulunuyor. ABD’nin uçak gemileri, İngilizlerin kraliyet donanmaları İsrail vahşetine kol-kanat geriyor, muhafızlığını yapıyor, silah ve bomba veriyor, uluslararası teşkilatlarda hâmiliğini yapıyor, İsrail aleyhine alınan kararlara engel oluyor, hâsılı zulmüne şerik oluyor, soykırımına ortak oluyor. Fakat maşeri vicdanı unutuyor. Maşeri vicdan ise zorba ve zalimler için değil, masum ve mazlumlar için atıyor. İşte son günlerde iyice görünür olmaya başlayan, çığ gibi büyüyen ve dalga dalga yayılan üniversite talebelerinin protestoları devletlerin yapamadığı müdahaleyi yapacak gibi görünüyor.
Evet, maşerî vicdan Siyonist İsrail Devletinin Filistin halkına yaptığı zulmü kırıyor. ABD ve İngiltere bekçiliğinde yürütülen İsrail zulmüne karşı belki Arap devletleri başta olmak üzere İslâm İşbirliği Teşkilatına üye 56 ülke “şiddetle kınama” ve “tel’in etmeden” öte bir şey yapamadı ama beşeriyetin ölmeyen vicdanını temsil eden sağduyu harekete geçti. Maşeri vicdan veya beşeriyetin vicdanını en güzel şekilde temsil edenler ise üniversite gençliği oldu. Sadece Türkiye’de değil, sadece İslâm ülkelerinde değil, İsrail zulmünün bekçiliğini yapan İngiltere’den ABD’ye kadar dünyanın pek çok yerinde üniversite öğrencileri bu gaddarlığı reddetti. Okudukları üniversitelerin kampüslerini işgal ederek ülkelerinin İsrail zulmüne arka çıkmalarını ve destek sağlamalarını protesto etmeye başladı. Önceleri öğrencilerin üzerine polis göndererek, tutuklamalar yaparak gösterileri bastırabileceklerini sanan ABD ve diğer Batılı devletler bunun o kadar da kolay olmadığını öğrendiler. Galiba daha da öğrenecekler. Zira yapılan her baskı protestoya katılan üniversite sayısını arttırmakta, her tutuklama öğrenci hareketinde daha güçlü dalgalanmalara sebebiyet vermektedir. Öğrencilerin bu vicdani “yumuşak gücü” despot devletlerin polis ve asker gücünü kıracak, vicdansız yöneticilerin değil, maşeri vicdanı temsil eden gençlerin dediği olacaktır.
Bu tablo bir taraftan dini ve milliyeti ne olursa olsun insani hassasiyetin varlığını ortaya koyarken diğer taraftan da dünyaya “insan hakları karnesi dağıtan, temel hak ve hürriyetlerin hamisi ve savunucusu kesilen, fikir, ifade ve gösteri hürriyetini dilinden düşürmeyen, medenilikten dem vuran” Batılı siyasetçilerin maskelerinin düşmesine ve vahşi yüzlerinin ortaya çıkmasına vesile oldu. O kadar ki kendi idareleri altındaki insanlar da bu vahşete kayıtsız kalamadı, özellikle gençler ve her şeyin farkında olan üniversite öğrencileri akademisyenlerle birlikte bu ikiyüzlülüğe karşı isyan ettiler. Toplumun her kesiminden insanlar artık Filistinlilerin kendi devletlerine sahip olması gerektiği, İsrail işgalinin ve soykırımının da engellenmesinin derhal sağlanması gerektiği hususunda birleştiler. Hatta Nazi soykırımından kurtulan yaşlı iki Yahudi de televizyonlara çıkıp, İsrail’in bugün Filistin halkına yaptığı zulmün aynısını vaktiyle Hitler Almanya’sında kendilerine yapıldığını ilan ettiler.
Şu ana kadar 35. 000 masum halkın katliama uğradığı ve şehit edildiği Filistin’de ABD Başkanının “insani yardımlar için Gazze’ye liman yapılması yönünde orduya talimatı verdiği” haberi, ister istemez “damar yolu açmanın serum vermek için mi, yoksa kan çekmek için mi?” sorusunu akla getirmektedir. Ancak sülük ve kenelerin damar yolu açmayı “kan emmek” için yaptığı bilinir. Zira bu işe İngilizlerin de dahil olmak istediğini açıklaması “Gazze damar yolu üzerinden” bölgeye yönelik ne gibi stratejiler geliştirmek istedikleri hususunda bir araştırma yapılması için kifayet derecesinde malzeme sunmaktadır.
Filistin halkının kanı, Siyonist İsrail’in bombalarına galebe edecek, er veya geç Filistin devleti kurulacaktır. İsrail halkı da aklı varsa bu soykırımcı Netenyahu hükümetini devirecek, kendi varlığının devamı için sulha yönelecek ve işgalden geriye çekilecektir. Aksi halde “kılıçla gelen, kılıçla gidecek” küfür devam etse de zulüm devam etmeyecek, bugün kendini yukarıda görenler yarın aşağılanmış olarak aşağıya inmeye mecbur kalacaklardır. Beşeriyetin hafızası olan tarih böyle söylüyor.