2023 Başkanlık Seçimleri Oy Pusulası
Prof. Dr. Mahmut BOZAN
14 Mayıs seçimlerine günler kala saflar netleşmeye başladı. Geçen zaman zarfında yapılan müzakere ve muhakemeler AK Parti üzerindeki istifhamları büyük oranda dağıttı. Bunda iktidarın gayretlerinden ziyade Millet İttifakının zaafları, kompozisyonu ve kozmopolitliği, inandırıcı olmayan vaatleri ile destekçilerinin millet nazarındaki şaibeli tavırları önemli rol oynadı. Cumhurbaşkanlığı için yarışan dört adaydan Muharrem İnce ve Sinan Oğan eğer seçimi ikici tura bırakmak gibi bir başarı sağlayamazlarsa sembolik değerden öte bir iddia taşımayacaklardır. Yarış neticede Cumhur İttifakının adayı Recep Tayyip Erdoğan ile Millet İttifakının adayı Kemal Kılıçdaroğlu arasında geçecektir. Şimdi bu iki adayla ilgili bir durum analizi (GYFT/Güçlü yön, Zayıf yön, Fırsat, Tehdit) yapalım.
Birinci olarak R. Tayyip Erdoğan, 20 yıllık iktidarı döneminde yaptıkları ile halkın gözü önündedir. Güçlü yönlerine bakıldığında; sosyolojik olarak halkın inanç, örf, adet ve kültür değerleriyle birebir örtüşmekte olduğu görülür. 20 Yıllık icraatlarında halkın hayat standardı ve dolayısıyla de refah seviyesi yükselmiş, biriken pek çok mesele onun iktidarı döneminde çözüme kavuşmuştur. Halkı bizar eden başörtüsü meselesi, silahlı bürokratların itaat altına alınması, yargı reformu, eğitim, sağlık, ulaştırma ve altyapı ile ilgili düzenlemeler, savunma sanayiindeki devasa hamleler ve terörün dâhilde tehdit olmaktan çıkarılması, uluslararası ilişkilerde hegemonik güçlere yaslanmak yerine kendi milli siyasetini takip etme, bu meyanda Ayasofya’yı müzelikten kurtararak câmi kimliğine kavuşturma, Türkiye’nin çehresini değiştiren hızlı trenler, otoyollar, hava limanları, köprü ve tüneller, şehir hastaneleri ve üniversiteler gibi uzayıp giden pek çok alanda AK Parti iktidarının imzası vardır. Bu sebepledir ki 20 yıldır halkın tasvibine mazhar olmaktadır. Koalisyonlara yol açan parlamenter sistem yerine siyasi istikrarı netice veren başkanlık sistemine geçilmiş olması da AK Parti’nin güçlü yanları arasında sayılabilir.
Zayıf yönlerine gelince; iktidarda olmanın getirdiği yıpranmışlıklar, “metal yorgunlukları”, personel istihdamında asla kabul edilemeyecek kayırmacılıklar, 15 Temmuz 2016 yılında yapılan darbe teşebbüsünde “ihanet, ticaret, ibadet” değerlendirmesi yerine “irtibatlı, iltisaklı, ucundan değmiş, kenarından bulaşmış” denilerek tüm cemaat mensuplarının aynı kefeye konulması ve fiilen darbe teşebbüsünde bulunmadığı halde “okuluna gitmiş, gazete ve dergisine abone olmuş veya bankasına para yatırmış” gibi hepsi kamu denetimine tabi olan kurumlar üzerinden sigaya çekilmesi en başta gelen hususlardır. Eğer 15 Temmuz darbe teşebbüsünün sorumluluğu ihanetle sınırlı kalsaydı veya ibadet edenleri kapsamasaydı o büyük kitle ciddi bir nefis muhasebesi ile baş başa kalacaktı ve siyasi tablo bugünkü kadar zora girmemiş olacaktı. Zira şimdiye kadar hiçbir darbe ve darbe teşebbüsünde taraftarlar yargılanmamıştır. Hükümet “ele ve fiile bakar, kalbe bakamaz, niyet okuyuculuğu yapamaz.” Kaldı ki uzunca bir dönem Gülen cemaati ile AK Parti kadroları birlikte çalışmış olmasına rağmen hiçbir zaman siyasi irtibat, iltisak sayfaları açılmamıştır. Diğer bir husus ise yıllarca beraber çalıştıkları ve cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, başbakan yardımcılığı veya bakanlık gibi çok önemli makamlarda bulunan arkadaşlarını muhalif cepheye itmek veya sahip çıkamamak, zengin insan kaynağını israf etmek de Tayyip Erdoğan’ın zayıf yönleri arasındadır.
Analizin ikinci ayağı olan fırsat ve tehditlere bakıldığında, Millet İttifakı’nın zaafları AK Parti için fırsat pencereleri açmakta, 20 yıllık AK Parti iktidarı ile büyüyen ve bugün oy kullanma hakkına sahip olan gençlerin algı ve beklentileri ile son dönemde yaşanan iktisadi krizlerin halkta yeni arayışlara yol açması ve İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrat, Gelecek ve Deva Partilerinin Millet İttifakında yer alarak halkın hâfızasındaki CHP imajını yumuşatması da AK Parti ve Cumhur İttifakı için tehdit olarak ifade edilebilir.
Milet İttifakının cumhurbaşkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu’na gelince, oy oranı %25 civarında olan CHP’yi mahalli idareler seçiminde tecrübe ettikleri bir ittifak üzerinden başarılı kılan formülü 14 Mayıs seçimlerinde tekrar edecek bir stratejiyi hayata geçirmesi birinci derecede güçlü yan sayılabilir. Zira CHP’nin siyasi çizgisi halkın üçte ikisi tarafından tasvip edilmemektedir. Münhasıran 1923-1950 yılları arasında totaliter bir despotizmin halka çektirdikleri halen hâfızalardadır. Her türlü hürriyetinden mahrum edilen büyük halk kitleleri eline geçirdiği ilk fırsatta CHP iktidarını –bir daha gelmemek üzere- yok etmiş ve bu güne kadar da CHP asla tek başına iktidara gelememiştir. İşte Kılıçdaroğlu bu imajı yıkmak ve %50+1 halk desteğine ulaşmak için milliyetçi ve muhafazakâr seçmenlere hitap eden diğer ortaklarını kendi adaylığına razı edebilmiştir. Kılıçdaroğlu’nun diğer bir güçlü yanı ise AK Parti’ye öfkeli olan ve mahalli idare seçimlerinde attığı tokatla hırsını alamayan mütereddit eski AK Parti seçmenlerinin varlığıdır. Buna ilaveten Gülen cemaati başta olmak üzere tüm Tayyip Erdoğan düşmanlarını veya muhaliflerini bazı vaatlerle kendisine çekmesi de güçlü yanları arasında sayılabilir. Ayrıca son bir yılda yaşanan iktisadi krizler ve iktidarın bilumum yanlışları da Kılıçdaroğlu hanesine artı puan olarak yazılmaktadır.
Zayıf yanlarına gelince, her ne kadar Kılıçdaroğlu “helâlleşme” adımları atmış olsa da halkın zihnindeki CHP’yi hortlatan Canan Kaftancıoğlu, Sezgin Tanrıkulu ve Ünal Çeviköz gibi partililer hiç eksik olmamakta, özellikle HDP’nin kendisi aday çıkarmayarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceğini ilan etmesi, hapishanelerdeki terör unsurlarına af mesajları vermesi, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartındaki Türkiye’nin çekincelerini kaldıracağını ilan etmesi halkta bölünme endişelerini arttırmaktadır. Özellikle de tüm terör unsurları ile PKK elebaşlarının Kılıçdaroğlu’nu desteklemeleri bu endişeyi kuvvetlendirmektedir. Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu’nun diğer bir zayıf yanı da “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” olarak çok reklamını yaptıkları “dünyada örneği olmayan” hükümet modelinin gele gele “Ön Koalisyonlu Parlamenter Sistem” olarak arzı endam etmesidir. Şimdiden yedili bir cumhurbaşkanı yardımcılığı gibi garip bir model ortaya çıkmış, ittifakı teşkil eden her partiye önce sağlam birer bakanlık, daha sonra da oy oranlarına göre bakanlık dağıtımları yapılacağı ilan edilmiştir. Bu yamalı bohça tıpkı Ecevit’in 1977 seçimlerinden sonra tek başına iktidar olabilmek için Adalet Partisinden ayarttığı 13 milletvekiline yeni ihdas edilen sözde bakanlıkları dağıtmasını hatıra getirmektedir. Kılıçdaroğlu %50+1’i bulmak için cumhurbaşkanı yardımcılığı, bakanlıklar ve hatta üst bürokrasi makamlarını paylaşmakta bir beis görmemekte, bu makamları rüşvet olarak kullanmaktan çekinmemektedir. Cumhurbaşkanının bağımsız olması için partisiz olması gerektiğini şiddetle savunan Kılıçdaroğlu’nun kendisi aday olunca, eğer seçilirse hükümet sistemini değiştirinceye kadar CHP’nin başında kalacağını ilan etmesi de diğer bir tutarsızlık örneği olarak zaaflarına eklenmektedir.
Başka bir zayıf nokta ise İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerindeki CHP iktidarının başarısızlıkları, sönük vaziyetleri, seçim öncesi vaatlerini yerine getirmemeleri, personel istihdamında ve adam kayırmadaki üstün performansları, halkı rahatlatacak yatırımları yapmak yerine siyasi propagandalara ağırlık vermeleridir. Buna AK Parti iktidarının yaptığı tüm havalimanı, köprü, baraj, otoyol, hastane, okul gibi altyapı yatırımlarına karşı çıkmaları da eklenebilir. Son günlerde savunma sanayi ile ilgili örtülü itirazları da zihinlerdeki eski CHP kimliğini yeniden uyandırmaktadır.
Diğer bir zayıf nokta da ABD ve önemli Avrupa devletlerinin canhıraş bir şekilde Kılıçdaroğlu’nu desteklemesi ve Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapmasıdır. ABD başkanı J. Biden 15 Temmuz 2016 yılında darbe ile deviremedikleri R. Tayyip Erdoğan’ı “muhalefeti organize ederek ” seçim yoluyla düşürmeyi seçim vaadi olarak ifade etmişti. ABD liderliğindeki Batılı ittifakın Tayyip Erdoğan düşmanlığının temel sebebi artık kendilerini dinleyip itaat edecek bir Türkiye bulamamalarından kaynaklanmakadır. Türkiye’nin Suriye-Irak hattında kurulmak istenen terör koridorunu kırması ve ileride ikinci bir İsrail olacak uydu bir PKK devletine geçit vermemesi, daha da ötesi Libya, Doğu Akdeniz ve Karabağ’da Batı politikalarını akmete uğratması, Rusya-Ukrayna harbinde kendi milli siyasetini uygulamada ısrar etmesi gibi pek çok sebeple R. Tayyip Erdoğan’ı kendi siyasetleri açısından behemehal devrilmesi gereken bir lider olarak görmelerine yol açmaktadır. Batı’nın bu politikasını kendi menfaati için müsbet gören Kılıçdaroğlu yanılmaktadır. Zira halk nezdinde batılı devletlerin bu tavrı tasvip edilmemekte, Tayyip Erdoğan karşıtlığı emperyal şer güçlerle yan yana durmak şeklinde algılanmaktadır.
Son olarak Kılıçdaroğlu’na açılan fırsat penceresine AK Parti’nin 20 yıllık icraatının yorgunluğu ve hataları ile toplum kesimlerindeki yeni arayışlar eklenebilir. Tehdit olarak da tüm çabalara rağmen eski CHP’nin bütün ceberutluğu ve korkutucu yüzü ile arkada duruyor olması, zaman zaman da çeşitli vesilelerle tezahür etmesi gösterilebilir.
Analizler bize Cumhur İttifakı adayı Recep Tayyip Erdoğan’ın her şeye rağmen ikinci defa cumhurbaşkanı olarak seçileceğini ortaya koymaktadır. Milletvekili seçimlerinde ise iki ittifakın büyük farklarla değil, nisbeten yakın oranlarda temsil edileceğini göstermektedir.