Bakad

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • HAKKIMIZDA
    • YÖNETİM
    • MİSYON
    • VİZYON
    • DEĞERLER
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
    • Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi (USOBED)
    • Uluslararası Batı Karadeniz Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi (UMÜFED)
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
    • HABERLER
    • KONFERANS
    • SEMPOZYUM
    • PANEL
    • SEMİNER
  • İLETİŞİM
  • Ankara Web Tasarım
  • akademik bakış
  • TÜRKİYE’NİN ÇİFTE DEPREMLE İMTİHANI
19 Ekim 2025

TÜRKİYE’NİN ÇİFTE DEPREMLE İMTİHANI

TÜRKİYE’NİN ÇİFTE DEPREMLE İMTİHANI

by mahmut bozan / Çarşamba, 08 Şubat 2023 / Published in akademik bakış, anasayfa, Genel, haberler

Türkiye’nin Deprem Haritası

Prof. Dr. Mahmut Bozan

Ülkemizin 06 Şubat 2023 tarihinde birisi gece saat 04:17’de 7.7 büyüklüğünde diğeri de aynı gün 9 saat sonra 13:24’de 7,6 büyüklüğünde üst üste yaşadığı Kahramanmaraş merkezli iki büyük zelzele tüm halkımızı endişe ve heyecana gark etti[1]. Zira zelzelenin kapsadığı alan 10 ili içine alacak ve Suriye’yi de etkileyecek kadar geniş ve dağınık bir sahada, kış mevsiminin en soğuk günlerinde ve herkesin evinde olduğu gece vaktinde vukua gelmişti. Son yüzyılın en büyük depremleri içinde mütala edilen Kahramanmaraş merkezli çfte zelzele, bazı alan uzmanlarının değerlendirmelerine göre patlayıcı enerji eş değeri açısından 130 atom bombasına eşit seviyededir. Coğrafi büyüklük olarak da kabaca Almanya kadar bir alanı kapsamaktadır. Bu sebeple zelzele Türkiye’nin en zor imtihanlarından birisi olduğu söylenebilir. Aşağıda son yüzyılın en büyük depremleri ve ortaya çıkan enerjinin patlayıcıya eşdeğerlerinin bir tablosu verilmiştir.

Son Yüzyılda Dünyada Yaşanan Büyük Depremler

Bu vesile ile ifade etmek gerekir ki depremlerin büyüklüğü ile şiddeti aynı şeyi ifade etmemektedir. Mesela Kahramanmaraş depreminde olduğu gibi yüzeye yakın (6-7 km) bir depremle 2011 yılında Japonya’da okyanus tabanında (32 km) olan bir depremin (9 büyüklüğünde, 9 şiddetinde ve en yakın şehre 130 km mesafede) şiddeti ve yıkıcı gücü aynı değildir. Bazı uzmanlar Kahramanmaraş depreminin Japonya Tōhoku depreminden daha şiddetli (11 ) ve daha yıkıcı olduğunu söylemektedir.

Onca depremlerle[2] tecrübe kazanan hükümet ve bürokrasi hâdiseye anında müdahale etmekle beraber, diğer depremlerdeki alanların kat kat büyüklüğünde ve şiddetinde olduğu için ilk gün kifayetsiz kaldı. Bu sebeple hârici yardım ve desteklere kapılarını açma mecburiyetini hissetti. Vatandaşların deprem bölgelerinden aynı anda uzaklaşma isteği trafiği kilitlerken, yıkılan binaların ve bazı yerlerde depremle kırılan yolların çıkardığı güçlükler, elektrik kesintisi, haberleşme hatlarının çalışmaması da AFAD, Kızılay, arama ve kurtarma ekiplerinin müdahalesini güçleştirdi. İlk gün kamu bürokrasisi organizasyon açısından iyi bir imtihan veremedi. Kriz masalarının kurulmasında, gerekli tedbirlerin alınarak koordinasyonun sağlanmasında gecikmeler yaşandı. Bu hususun daha sonra Hükümet tarafından esaslı bir değerlendirmeye tabi tutulacağını umuyoruz.

Bilindiği üzere sair âfetlerde olduğu gibi depremlerde de zamana karşı yarış söz konusudur. Arama-kurtarmadan, yaralılara müdahaleye, vefat edenlerin defnine, ısınma, barınma, iaşe ve ibateden, iletişim ve sağlıklı bilgilendirmeye kadar her husus kritik önemi haizdir. Tüm bu mes’uliyetleri ifa için vâliler, kaymakamlar, belediye başkanları başta olmak üzere hem merkezi hükümet ve taşra kuruluşları, hem mahalli idareler hem de sair destek birimlerinin yek âhenk olarak, koordineli biçimde deprem sahasına müdahale etmesi gerekir. Durumun gecikmelere ve hatalara tahammülü yoktur. Bu hassasiyet içinde hizmetlerin yürütülmesi şarttır.

Devletin âfet bölgesi tanımlaması ve 10 ilde geçerli olmak üzere üç ay süre ile olağanüstü hal ilan etme kararı isabetlidir. Sokakta kalan vatandaşlar için çadırlar kurulması, tâtil beldelerindeki otellerin devreye sokulması, durumu âcil olan yaralıların hastanelere sevki, depremzedelere ilk anda 10.000 TL yardım yapılması, Cumhurbaşkanının âfet bölgesine giderek halka en kısa sürede evlerinin yeniden yapılacağı müjdesini vermesi de yerinde bir harekettir. Diğer yandan âfet bölgesini rahatlatacak tüm kararlar alınmakta, ilk anda yaşanan kargaşa hali düzene sokulmaktadır. Halkımızın da bu hususlarda devlet kurumlarının çabalarına destek vermesi, yardım ve bağışlarla kolaylaştırıcı olması takdire şayandır.

Bu vesile ile ifade etmek gerekir ki, önceleri nadirattan olan âfet ve krizler günümüzde sıklaşmaya ve hatta ânileşmeye başlamıştır. Kamu yönetimi bölümlerinde verilen risk, kriz ve âfet yönetimi dersi daha bir önem kazanmaya başlamış, seçmeli olarak verilen bu dersler mecburi olmaya başlamıştır. Ancak kriz ve âfet yönetiminde teorik olarak eğitilen öğrencilerin hem stajlarla takviye edilmesine hem de Âfet ve Âcil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) ve belediyeler başta olmak üzere ilgili kamu kuruluşlarında görevlendirilmelerine ihtiyaç vardır. Ayrıca AFAD’ın gönüllü personel yapısının da güçlendirilmesi gerekir.

Meselenin diğer boyutu ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve belediyelerle birlikte tüm ilgili tarafların depreme dayanıklı evlerin yapılması hususundaki zayıf yönleri güçlendirmede elbirliği, görüş birliği ve uygulama birliğine gitmeleri, ehliyetsiz, kifayetsiz ve sırf para kazanma odaklı sözde müteahhitlere tüm kapıları kapatmaları, özellikle de denetim konusunda azami hassasiyeti göstermeleridir. Bu hususlarda mevcut mevzuat güncellenmeli ve aksaysan hususlar düzeltilmelidir.

Son bir mesele de depremlerin halkın psikolojisine yaptığı menfi tesirlerin bertaraf edilmesinde Diyanet İşleri Başkanlığı ve akademisyenlerin yapacağı telkin ve bilgilendirme faaliyetleridir. Dünyanın bir imtihan yeri olduğu, depremde kaybedilen malların sadaka hükmüne geçtiği, vefat eden masum insanların ebedi hayatı kazandıracak derecede bir nevi şehit hükmünde oldukları gibi hususlar açıklanarak, fay hatları üzerine bina yapmamanın, bina yapımında belirlenen mevzuat hükümlerine uymanın da hem Allah’ın fıtri şeriatına inkıyad hem de önemli bir vatandaşlık ve insanlık vazifesi olduğu, deprem esnasında nasıl hareket edilmesi gerektiği hususunda da gerekli bilgilendirmeler yapılmalıdır. Bu husus muhtelif çevrelerce tartışma konusu yapılmakta, bazıları materyalist bir anlayışla tamamen işi tesdüflere havale ederken bir kesim de Allah’ın kainata koyduğu kanunlara riayetin de bir kulluk vazifesi olduğu hususunu gözden kaçırabilmektedir. Doğrusu bir kesimin materyalist felsefe anlayışı ile “tabiat kanunu” dedikleri gerçekte ise kainattaki nizamın zembereği olan İlahi kanunlara-ki İslam ıstılahatında buna şeriat-ı fıtriye denilir-itaat farzdır. Biraz daha açıklık getirmek gerekirse Allah’ın iki tür şeriatı yani kanunu vardır. Birisi insanların davranışlarını düzenlemek için vahiy yoluyla gelen, Yahudi, Hıristiyan veya İslam şeriatıdır. Bu şeriatlara uymayanlar için hesap verme çoğunlukla ebedi alemde olur. Diğeri ise insanların dışında olan dünyamız ve içindekilerden tut, güneşlere, ay ve yıldızlara kadar tüm kainattaki varlıkların ahenk içinde çalışmasını sağlayan yine İslam ıstılahatında sünnetullah, adetullah veya şeriat-ı fıtriye denilen kanunlardır ki buna hata olarak tabiat kanunları da denilir. Bu kanunlara uymamanın cezası peşin ve dünyadadır. Uymayan her kim olursa cezasını çeker, uyanlar ise ondan kısmen veya tamamen korunmuş olurlar. Mesela ateşin yakması, suyun boğması insanları ayırt etmez. Allah’ın yer küreye verdiği özelliklerin -yanardağlardan zelzelelere kadar- pek çok hikmetleri vardır. İnsanlara düşen güçleri nisbetinde şeriat-ı fıtriyeye itaat etmesi, gerekli tedbirleri alması; gücünü ve boyunu aşan durumlarda da tevekkül ve teslimiyet göstermesidir.

Türkiye’nin bu çifte zelzele imtihanından başarı ile geçeceğine inanıyoruz. Cenab-ı Allah’dan vefat edenlere rahmet, yaralılara âcil şifalar ile geride kalanlara ve milletimize sabır, sükun ve başsağlığı diliyoruz.


[1] AFAD, 06 Mart 2023 tarihi itibariyle depremde 11 vilayetimizde 50.096 kişinin vefat ettiğini, 107.204 kişinin yaralandığını, 35.355 binanın yıkıldığını, 179.786 binanın ağır hasarlı, 40288 binanın da orta hasarlı olduğunu açıklamıştır. Bölgeden yaklaşık 5 milyon kişinin diğer illere göç ettiği, maddi zararın ise 104 milyar ABD Dolarını geçtiği ifade edilmiştir. Suriye’de ise yaklaşık 8.476 kişinin öldüğü, 14.803 kişinin de yaralandığı tespit edilmiştir.

[2] Türkiye’de adını unutturmayan en büyük depremlerin başında 1939’daki yaklaşık 33 bin kişinin öldüğü, 100 bin kişinin yaralandığı 7,9 büyüklüğündeki Erzincan Depremi gelmektedir. Daha sonra peş peşe gelen 7 büyüklüğündeki Erbaa (1942) ve 7,6 büyüklüğündeki Lâdik (1943) depremlerinde de binlerce insan ölmüş, birkaç katı insan yaralanmış ve kasabalar haritadan silinmişti. Keza Varto depremi (1966) ile Muradiye depremi (1976) de vefiyatların çok yüksek olduğu depremlerdi. Yakın tarihlerde ise Gölcük’te yaşanan 7,4 büyüklüğündeki (1999) depremde Kocaeli, Gölcük, Düzce, Sakarya, İstanbul ve Yalova’da 17 bin 118 kişi ölmüş, 25 bine yakın kişi de yaralanmıştı. Gölcük depreminin hemen ardından Düzce’de 7,2 büyüklüğündeki (1999) depremde 894 kişi ölürken, 2 bin 679 kişi yaralanmıştı.

  • Tweet

About mahmut bozan

Başka ne okumak istersiniz?

2023 SEÇİMLERİ VE MİLLET İTTİFAKININ BAŞKAN ADAYI
1915 ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ
BİRLEŞEMEYEN MİLLETLER VE BİRLEŞMİŞ OLİGARŞİK KUVVETLER

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
  • İLETİŞİM

BİZE ULAŞIN

  • 0 378 228 18 77
  • bakad74@gmail.com
  • http//www.bakad.org.tr

BAĞLANTILAR

Telif Hakkı © 2021 İzmir Web Tasarım İzmir Web Tasarım Tüm hakları saklıdır.

Batı Karadeniz Akademisyenler Derneği Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Kodlama ♥  Web Tasarım ©

ÜST Web Tasarım