Bakad

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • HAKKIMIZDA
    • YÖNETİM
    • MİSYON
    • VİZYON
    • DEĞERLER
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
    • Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi (USOBED)
    • Uluslararası Batı Karadeniz Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi (UMÜFED)
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
    • HABERLER
    • KONFERANS
    • SEMPOZYUM
    • PANEL
    • SEMİNER
  • İLETİŞİM
  • Ankara Web Tasarım
  • akademik bakış
  • İSRAİL’İN GAZZE VAHŞETİ BATININ MASKESİNİ DÜŞÜRDÜ
19 Ekim 2025

İSRAİL’İN GAZZE VAHŞETİ BATININ MASKESİNİ DÜŞÜRDÜ

İSRAİL’İN GAZZE VAHŞETİ BATININ MASKESİNİ DÜŞÜRDÜ

by mahmut bozan / Cumartesi, 14 Ekim 2023 / Published in akademik bakış, anasayfa, Genel, haberler

Prof. Dr. Mahmut Bozan

BAKAD Günlüklerinde hep yaptığı zulüm, nifak ve şerlerle gündeme gelen İsrail yine dünya gündeminin baş sıralarına oturmuş durumdadır. ABD ve şürekâsının hibrit savaşlar için kullandığı terörist guruplardan bir gömlek yukarıda olan yani devlet formatı ile arz-ı endam eden, Yunan ve Ermenilerden sonra üçlü sacayağının tamamlayıcısı olan terörist İsrail bu sefer eline geçirdiği “Hamas saldırısı” kozunu da kullanarak Filistin’e en ağır ve son darbeyi indirmenin keyif ve heyecanı içinde gözükmektedir. İsrail’i her ihtimale karşı emniyete almak ve muhtemel müdahillere gözdağı vermek için ABD nükleer yakıtla çalışan tam donanımlı Ford uçak gemisini İsrail’e gönderdi[1]. İngiltere’de savaş gemisi gönderme kararı aldı. Bu tedbirlere bakılırsa İsrail sanki büyük bir devletle savaşıyor veya savaşmak üzere gibi bir mâna çıkmaktadır. Gerçekte ise İsrail’in saldırdığı hasım, mazlum ve savunmasız Filistin halkıdır. Gazze şeridinde Açıkhava hapishanesinden beter hale getirilen, dar bir mekânda yıllardır baskı ve zulüm altında yaşayan iki milyonu mütecaviz, elektriği ve suyu kesilmiş, açlığa mahkûm edilmiş, hastasıyla, yaşlısıyla, kadın ve çocuklarıyla biraz da bazı akılsız yöneticileriyle sahipsiz bir halktır mevzu bahs olan.

Bu kıyası gayri kabil tabloda görünen tek gerçek Batı’nın tüm maskelerini atması ve vahşi kimliğini pervasız bir şekilde sergilemesidir. O kadar ki İsrail’in işlediği tüm vahşetler Batı medyası tarafından kara propaganda çarkları ile Hamas yapıyor gibi gösterilebilmektedir. Çok şükür ki Türkiye bu propagandaları deşifre etmekte ve bu alçak propagandayı yüzlerine çarpmaktadır. Sivil halka yapılan katliamlar, hastahane ve okulların bile vurulması, fosfor bombalarının kullanılması açık bir savaş suçu iken, İsrail’e hâmilik eden ABD ve İngiltere başta olmak üzere tümbatı medyası tarafından meşrulaştırılmak için “bin dereden su” getirilmektedir.

Mesele serinkanlılıkla tahlil edildiğinde dün, bugün ve yarın için görülmesi muhtemel olan şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır. Öncelikle “zillet ve meskenet” damgası yiyerek birkaç kere dünyaya dağıtılan, son darbeyi de miladi 70 yılında Roma İmparatoru Titus’un elinden yiyerek köleleştirilen ve Filistin’den uzaklaştırılan Yahudilerin tek huzurlu dönemleri Endülüs ve Osmanlı gibi İslâm devletlerinin hâkimiyet ve himayelerinde yaşadıkları dönemler olmuştur. Hıristiyanlar tarafından hep aşağılanan, şehir çeperlerinde kale dışında hârici saldırılara açık “gettolarda” yaşamaya mahkûm edilen ve nihayet Almanya’da gaz odalarında imha edilen veya fırınlarda yakılan Yahudiler ne oldu da Batı’nın en gözde halklarından birisi haline gelebildi? Neden ABD gibi küresel bir güç uluslararası siyasetini İsrail’e ve Yahudi menfaatlerine bağımlı hale getirdi? Neden Yahudi muhafızlığı üzerinden tüm İslâm dünyasını karşısına aldı? Neden Avrupa dün en hakir gördüğü ve varlığına tahammül edemediği Yahudileri “el üstünde tutmaya” başladı?

Bu soruların muhtemel cevaplarından birisi Yahudi muhabbetinden ziyade Müslümanların dünya siyasetinde söz sahibi olmasını geciktirmede İsrail’in elverişli bir aparat olma kabiliyetidir. Muhtemel ikinci cevabı ABD’deki hâris siyasetçilerin Yahudi sermayesi tarafından kolayca satın alınabilmesi, Yahudi lobilerinin müessiriyeti, Protestan Evanjelistlerle Yahudiler arasındaki hulûs birliğinde aramak icabeder. Üçüncü muhtemel cevap ise ABD’nin kaos siyaseti olup, ülkelere doğrudan veya dolaylı olarak yaptıkları müdahaleleri, çıkardığı iç savaşları, desteklediği terör örgütleri üzerinden silah satmak, enerji kaynakları başta olmak üzere ülkelerin yer altı zenginliklerini sömürmek, darbeler vasıtasıyla kukla yöneticileri işbaşına getirmek, kendi kurduğu güya “uluslararası kuruluşlar” üzerinden siyasetini devam ettirmektir. Bu çark böyle döndükçe ABD, Vietnam’dan günümüze kadar yaşadığı tüm başarısızlıkları –toplam gelirlerine bakarak- “kâr” hanesine yazmaya devam edecektir.

Meselenin diğer cihetinde ise İslâm dünyasının siyasi ve iktisadi birlikten uzak olması, parçalanmış hali, kendi içinde muhabbetten ziyade husumete pirim vermesi, ülkelerin başında da genellikle halkın oyuyla seçilmiş “milli irade” temsiliyetini haiz yöneticiler yerine küresel güçlere diyet borcu olan veya korkan veya korkutulan, şahsi menfaatlerini millet menfaatinin önünde tutan yöneticilerin bulunması ve teknolojik gerilik gibi pek çok husus sayılabilir.

Bu tablonun küçük bir misali Filistin örneğinde yaşanmaktadır. “Filistin Devleti”nin başkanı olarak kabul edilen Mahmud Abbas’ın El Fetih ve Batı Şeria sınırlılığı ile Gazze’deki Hamas’ın ayrılığı, hatta Hamas’ın siyasi liderliği ile Hizbullah’la el altından işbirliği yapan Hamas’ın askeri kanadı arasındaki ayrılıklar, hârici yardımları kendi refahı için kullanmaktan çekinmeyen bazı Filistin yöneticilerinin varlığı[2] meseleye kâfi miktarda ayna tutmaktadır.

Mevcut tabloya bakıldığında zahiren Hamas’tan “ağır bir darbe” yemiş olan İsrail bu durumu fırsata çevirmeye başlamış, fütursuz, kontrolsüz ve hatta İsrail savunma bakanının -ki muhtemelen aynaya bakarak konuşuyordur- “insanımsı hayvanlar” olarak gördüğünü söylemekten çekinmediği Filistinliler için bir yok etme harekâtı başlatılmıştır. İsrail bir taşla beş kuşu birden vurmak istemektedir. Sınırsız Batı desteğini arkasına alan İsrail’in amacı Gazze’yi ilhak etmek, Filistin’e ait olan Akdeniz şeridindeki zengin gaz yataklarına el koymak, Filistin halkını göçe zorlamak, Yahudilere yeni işgal alanları açmak, eğer ayyuka çıkan zulmüne batı Şeria’dan karşılık gelirse bu durumu da değerlendirerek Filistin işgalini tamamlamak, son olarak da Filistin’in mukavemet gücünü sıfırlamaktır.

Bu hâdise nasıl sonuçlanır? Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının Sözcüsü Ebu Ubeyde, Filistinlileri ‘kararlı olmaya’ ve İsrail’in tehcir tehdidini reddetmeye çağırmıştır. Bu çağırı Filistin halkında ne kadar mâkes bulacaktır? Veya elektriği, suyu, ekmeği kesilen, hastahaneleri bile bombalanan Filistin halkı buna ne kadar süre mukavemet edebilecektir? Hamas askeri kanadının “esir takası” işe yarayabilecek midir? Diğer taraftan Filistin halkına insani yardım için harekete geçen ve “arabuluculuk” çağırıları yapan Türkiye meseleye ne kadar müdahil olabilecek, Mısır başta olmak üzere Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri İsrail’e baskı yapabilecekler midir? Veya durumun daha kötüye gitme ihtimali ile menfaatleri haleldar olabilecek efendileri İsrail’e dur diyebilecek midir? Tüm bunlar ileride görülecektir. Ancak sonuçta İbn Haldun’un “asabiyet teorisi” burada da çalışacak, esaret zincirinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan Filistinliler ortalama aylık geliri 40.000 Doları bulan Yahudileri mağlup edecektir. Yani er-geç İsrail’i ya bizzat Yahudiler, ya da Filistin gençleri yenecektir. Unutmayalımki Yahudiler savaşçı bir halk değil, tüccar bir millettir. Tüm dünyada bilinen sıfatları mücevherciliktir. Filistinliler ise muharip bir milletttir. Bu tarihi gerçekliğin tekerrürü pek şaşırtıcı olmayacaktır. Kimbilir çok güvendikleri demir kubbelerini ahşap çatıya dönüştürecek çalışmalar bir yerlerde yapılıyor da olabilir. Teknolojik üstünlük ortadan kalktıktan sonra İsrailin torunlarını borçlandırdığı zulümün ödeme takvimi çok daha zor ve çetin olacaktır.

Son olarak buradan Filistin yöneticilerine de bir tavsiyemiz olacaktır. O da Filistin’i kendi siyasetleri için kullanmaya çalışan İran’la değil, ta Yavuz Sultan Selim’den beri kendi siyasetini Filistin’in menfaatleriyle eş tutan Türkiye ile birlikte yol yürümesidir.


[1] Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, ABD’nin İsrail’e destek için uçak gemisi göndermesinden Türkiye’nin rahatsızlığını ifade ile “Ne işin var senin orada” diye sordu. Belli ki Suriye’de ABD’nin bir sihamızı düşürmesi, Türkiye’nin Suriye’de ABD güvenliğine tehdit oluşturduğunu iddia etmesi, Türkiye’nin ABD’yi açık bir tehdit unsuru olarak gördüğünü göstermektedir.

[2] Filistin halkına yapılan yardımları şahsi menfaatleri için kullanan bazı yöneticilerin varlığı bugün bile gündemden düşmemektedir. Yaser Arafat’ın şüpheli ölümünden sonra Paris’e yerleşen ve Filistin’e bir daha ayak basmayan Hristiyan asıllı eşi Suha Daoud Tawil’in milyonlarca dolarlık serveti de yolsuzluklar hususunda alâ meratibihim bir fikir verebilir.

  • Tweet

About mahmut bozan

Başka ne okumak istersiniz?

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ İRAN’A DAYANDI
BİRİLERİ IRAK’I ENDİŞEYLE GÖZETLİYOR
KAMUOYU ARAŞTIRMA MI? KAMUOYU OLUŞTURMA MI?

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
  • İLETİŞİM

BİZE ULAŞIN

  • 0 378 228 18 77
  • bakad74@gmail.com
  • http//www.bakad.org.tr

BAĞLANTILAR

Telif Hakkı © 2021 İzmir Web Tasarım İzmir Web Tasarım Tüm hakları saklıdır.

Batı Karadeniz Akademisyenler Derneği Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Kodlama ♥  Web Tasarım ©

ÜST Web Tasarım