Bakad

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • HAKKIMIZDA
    • YÖNETİM
    • MİSYON
    • VİZYON
    • DEĞERLER
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
    • Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi (USOBED)
    • Uluslararası Batı Karadeniz Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi (UMÜFED)
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
    • HABERLER
    • KONFERANS
    • SEMPOZYUM
    • PANEL
    • SEMİNER
  • İLETİŞİM
  • Ankara Web Tasarım
  • akademik bakış
  • BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ İRAN’A DAYANDI
19 Ekim 2025

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ İRAN’A DAYANDI

BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ İRAN’A DAYANDI

by mahmut bozan / Pazar, 22 Haziran 2025 / Published in akademik bakış, anasayfa, Genel, haberler

Kaynak: Anonim

Prof. Dr. Mahmut BOZAN

SSCB’nin dağılmasından sonra başlayan “yeni düşman” arayışları Pentagon’un güvenlik danışmanı Samuel Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” teorisindeki tavsiyeleri de dikkate alınarak hedef tahtasına İslâm’ın oturtulması ile son bulmuştur. Teori özet olarak çağımızda ideoloji savaşlarının bittiğini, bunun yerine medeniyetlerin ve dolayısıyla da medeniyetlere kaynaklık eden din ve inançların ittifak ve ihtilaflarda belirleyici unsur olacağını ileri sürüyor, bunun sonucu olarak da dinler arasında savaşlarının başlayacağını, binaenaleyh Hıristiyan âleminin yeni düşmanının İslâm olacağını iddia ediyordu.[1] Huntington’un “hık” deyicisi Francis Fukuyama ise üstadının görüşlerini “Tarihin Sonu ve Son İnsan” kitabı ile bir adım öteye taşıyor ve bir Japon mankurdu olarak kapitalist liberal demokrasinin tüm milletler için nihai yönetim biçimi olduğunu savunuyordu.[2] Bu farfaralı görüş ve iddialar Batı medyası üzerinden tüm dünyaya pazarlanıyor, adeta akademik bir furyaya dönüşüyordu. Nitekim SSCB’nin dağılmasından sonra Avrupa’da “artık NATO’ya ihtiyacın kalmadığına” dair görüşler takbih ediliyor ve asıl bundan sonra NATO’ya olan ihtiyacın artacağına dair görüşler serdediliyordu. Onlara göre tehdit ortadan kalkmamış, sadece yer değiştirmişti.[3] SSCB döneminde Berlin’i ikiye bölerek Adriyatik Denizine inen kızıl kriz yayı şimdi renk değiştirerek Fas’tan başlayıp Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Türkiye, İran’dan Afganistan’a doğru uzanıyordu. Bu kriz yayının rengi yeşil, adı ise İslâm’dı. Ancak onlar Müslümanları ürkütmemek için bu tehdidin adı fundamentalizm/köktendincilik ve cihadizm gibi isimlendirmeler üzerinden terörizm olarak ifade edilmiş ve onu bertaraf etmek için de Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) adıyla bir strateji geliştirilmiştir.

Özelikle 11 Eylül 2001 yılında New York’ta yaşanan ve mahiyeti henüz açıklığa kavuşturulmayan ikiz kuleler saldırısı bahane edilerek dönemin ABD başkanı tarafından Müslümanlar terör suçlusu ilan edilerek resmen “haçlı seferleri” başlatılmıştır. Önce Afganistan, ardından da Irak yerle yeksan edilmiştir. Kuzey Afrika’da başlayan ve diktatörlüklerin hızlı bir şekilde yıkıldığı Arap Baharı olarak bilinen demokratikleşme dalgasını da başta Mısır olmak üzere tekrar dikta rejimlerine çevirmeyi başaran ABD liderliğindeki Batı, Suriye’de oyunun ikinci safhasına geçmiş fakat Projenin nihai hedefi olan Türkiye’yi bölme harekâtında başarısız olmuştur. Ancak Türkiye’ye doğrudan darbe vuramayan Batı yılmayacak ve etrafından dolaşarak İran’a yönelecek fakat İran’ın etrafa yerleştirdiği taşeron güçleri olduğundan işe bunları devre dışı bırakarak başlayacaktır. Alman Şansölyesinin itirafıyla “kirli işleri” görmede gönüllü tetikçi olan İsrail bu işte kullanılacak, İran fitnesiyle tuzağa itilen Kassam Tugaylarının saldırısı bahane edilerek Gazze ve Batı Şeria’da Filistin halkına soykırım uygulanacaktır. Resmi kayıtlara geçen 55.000’i mütecaviz şehit ve harabeler arasında kaybolan binlerce masumun kanı üzerine Lübnan ve Suriye’deki Hizbullah ve Haşdi Şabi unsurları budanırken Yemen’deki Husi’ler de baskı altına alınacaktır. ABD liderliğindeki Batılı güçler tetikçi İsrail’i her yönü ile destekleyerek kendi kurdukları uluslararası yapıları ve altına imza attıkları hukuku bertaraf etmede bir beis görmeyeceklerdir. Huntigton’un Medeniyetler Çatışması tezini “hak zıpırındır” anlayışı ile uygulamaya koymaları “içimizdeki Batı” başta olmak üzere kimseyi şaşırtmamalıdır.

Hikâyenin buraya kadar olan kısmı düne ait olup hâfızaları tazelemek için kısa bir özet olarak kabul edilmelidir. Bundan sonrası ise 13 Haziran’da ABD destekli İsrail’in ani bir baskınla İran silahlı kuvvetleri ve devrim muhafızlarının tepe yöneticilerini öldürmesi, İran hava kuvvetlerini devre dışı bırakarak hava hâkimiyetini ele geçirmesi ve nihayet 22 Haziran 2025 tarihinde sığınak delme kabiliyeti bulunan B-2 bombardıman uçakları ile ABD’nin İran’daki Fordo, Natanz ve İsfahan’daki nükleer tesisleri vurararak harbe dahil oması ile savaş yeni bir safhaya evrilmiştir. Bu hadiseden bir gün önce İstanbul’da yapılan İslâm İşbirliği Teşkilâtı Dışişleri Bakanları Konseyi’nin 51. oturumuna katılan Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, ABD liderliğindeki Batılı devletlerin hukuk tanımaz saldırılarına karşı İslâm Dünyası’nın dâhili ihtilafları bir kenara bırakarak ittifak etmesi gerektiğini “Allah’ın ipine birlikte sımsıkı sarılıp, ittifak etme ve ayrılığa düşmeme” zaruretini Kur’an’dan âyetler okuyarak hatırlatması hilâfeti tedai ettiren oldukça manidar bir çağırı olmuştur.[4]

Şimdi biraz da bu meseleye nasıl bakmak gerektiği üzerinde duralım. Meselenin biri dâhili diğer ikisi hârici olmak üzere üç veçhi bulunmaktadır. Dâhili cihetine bakıldığında ilk dikkati çeken husus İslâm dünyasının parçalı yapısıdır. Husûsan Selçuklu ve Osmanlı devletlerinin vikaye ettiği Sünni İslâm son dönemlerde Bâtıni ve Hârici, tarifi diğerle Vehhâbi ve Şii kutuplaştırması ile hem zayıflatılmış, hem de düşmanlaştırılmıştır. Safeviliğin mekân tuttuğu İran, Osmanlı Devleti ile sürekli bir rekabet içerisinde olmuş, bu zaafı da Batı tarafından kullanılmıştır. Hindistan’ı sömürgeleştiren İngiltere baharat yolunu emniyete almak için Arabistan’da ortaya çıkan Vehhâbiliği kışkırtarak Osmanlı Devleti’ni bölgeden uzaklaştırmak istemiş fakat 2. Mahmud’un görevlendirdiği Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın müdahalesi ile mesele muvakkaten çözüme kavuşturulsa da neticede İngilizler Suudlara krallık tacını giydirmeye muvaffak olacaklardır. İşte yakın dönemde yeniden hortlatılan Arap-Acem münafereti; Taliban, IŞİD-Hizbullah, Haşdi Şabi gibi gruplar üzerinden mezhep çatışmasına döndürülecek ve bu durum ABD ve Batı tarafından kurnazca kullanılarak hem enerji kaynakları sömürülecek hem de çıkarılan çatışmalarla silah satılacaktır. Bunun dâhile yansıması ise İslâm ittihat ve ittifakının müşkülleşmesi ve zaafa düşmesi şeklinde tezahür edecektir.

Hârici cihetine bakıldığında ise birinci olarak ABD liderliğindeki Batı’nın SSCB dağıldıktan sonra kısa bir müddet devam eden tek süper güç olma ve dünya siyasetini belirleme tekelinin yeni güç odaklarının ortaya çıkmasıyla tehlikeye düşmesidir. Husûsan yaklaşık bir asrı mütecaviz birliğini kaybederek Batı’nın sömürgesi durumuna düşen İslâm dünyasının yükselişe geçmesi, dünya enerji kaynaklarının yaklaşık olarak üçte ikisini elinde bulunduran ve genç insan kaynağına sahip olan Müslümanların Batı’nın teknoloji tekelini kırmaya başlaması, 57 üyeli İslâm İşbirliği Teşkilatında kuvvetli bir birlik arayışının doğmaya başlaması, asırlarca İslâm Dünyasına liderlik eden Türkiye’nin güçlenmesi, savunma sanayiindeki korkutucu yükselişi Batı ittifakını âcilen tedbirler almaya yöneltmiştir. Bu sebepledir ki “BOP’un nihai hedefi Türkiye’dir” demek yanlış olmayacaktır.

Hadisenin ikinci veçhi ise zamanlamadır. Yani 1950’li yıllarda dünya gayrı safi hasılasının yarısını üreten ABD’nin payı 2025 yılı itibariyle nominal olarak %26’lara gerilemiştir. Satın alma gücü paritesi itibariyle de %22 ile Çin’in gerisine düşmüştür. İktisadi olarak gerileyen ABD aslında askeri olarak da, teknolojik olarak da düşüş emareleri göstermektedir.

Tablo 1: Satın Alma Gücü Paritelerine Göre Ülkelerin GSYH Oranları (Trilyon $)

Kaynak: IMF, World Economic Outlook Database. October 2024 Edition.

İttifakın Avrupalı üyelerinin ise ABD olmadan varlıklarını idame ettirmede kendilerine olan güvenleri kaybolmak üzeredir. Bu sebeple Batılı ülkeler “henüz vakit varken, çok geç olmadan, iş işten geçmeden” bu fırsatı değerlendirmek, İslâm ittihadını geciktirmek ve “bir başka bahara” ertelemek istemektedirler. İşte bugün Filistin’de yaşanan İsrail soykırımının da İran’a yapılan haydutluğun da sebebi budur. Müslümanların birliğini engellemek, küresel siyasette söz sahibi olmalarının önüne set çekmek, gelişmelerini önlemek için ambargo ve “yaptırımlar” uygulamak, başta petrol ve gaz olmak üzere yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek, bu yetmezmiş gibi mallarını satacakları bir pazar olarak tutmak onların temel ve değişmez siyasetidir.

Burada gözden kaçırılmaması gereken husus ise bazı İslâm ülkelerinin kendilerini emniyete almak gayesiyle küresel hâkimiyet rekabetinde olan ecnebilerden birisini müttefik olarak görmek ve dostluğuna güvenmek gafletidir. Oysa onlar kendi aralarında asla savaşmazlar ve savaşmamışlardır. Bunun en yakın şahitleri 1. Dünya Harbi sonunda Malta’da, 2. Dünya Harbi sonunda Yalta’da tekrarladıkları gibi “centilmenlik” anlaşmalarıyla yaptıkları “hâkimiyet sahası belirleme” veya daha açık bir ifade ile sömürge paylaşımlarıdır. Ne bugün ne de yarın ABD ile Rusya veya Çin’in savaşlarına şahit olmayacağız. Fakat onların taraf oldukları ve destekledikleri bazı devletlerin savaşları ise hiç eksik olmayacaktır. Özetle, medeniyetler çatışması; hayatı savaş olarak gören, güce tapan ve menfaati esas alan Batı’nın hayat anlayışının bir sonucu olduğu gibi “Osmanlı Barışı” olarak tarihe geçen sulh dönemleri de hakkı esas alan, hayatı bir yardımlaşma olarak gören Müslümanların medeniyet anlayışın bir gereğidir. Dünya sulhunun anahtarı Müslümanlardadır, Müslümanların ittihadında ve küresel siyasette söz sahibi olmalarındadır.


[1] Samuel Philips Huntington’ın Foreign Affairs’de (1993) yayınlanan “Medeniyetler Çatışması mı?” başlıklı makalesi ve sonrasında yazdığı (1996) “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” adlı eseri ile İslâm Dinini yeni tehdit unsuru olarak ilan etmiştir. Daha detaylı bilgi için bkz. Huntington, Samuel P. (2021). Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması (Ter. E. Berktaş), Panama Yayıncılık.

[2] Daha detaylı bilgi için bkz. Fukuyama, Francis (2023). Tarihin Sonu ve Son İnsan, (Ter. V. Tekelioğlu), Panama yayıncılık.

[3] Daha detaylı bilgi için bkz. Bozan, Mahmut (2000). NATO: Yeni Tehditler ve Yeni Stratejiler, Avrasya Etütleri, s. 81-99. file:///C:/Users/BARU/Downloads/Nato%20Yeni%20Stratejiler%20Yeni%20Tehditler.pdf

[4] Eğer bugün hilâfet müessesesi yaşıyor olsaydı ve faraza o konuşmayı İslâm halifesi yapsaydı muhtemelen farklı bir şey söylemeyecekti. Konuyla ilgili bir değerlendirme için bkz. Bozan, Mahmut (2023). Osmanlı Hânedanı Aile Reisi Osmanoğlu ve Hilâfet Müessesesi, BAKAD Günlükleri-3: Türkiye ve Dünya Siyasetine Akademik Bakış, s. 40-42. https://www.bakad.org.tr/wp-content/uploads/2025/02/BAKAD_Gunlukleri_-_3.pdf.

  • Tweet

About mahmut bozan

Başka ne okumak istersiniz?

TÜRKİYE’DE HAYAT NEDEN PAHALANIYOR?
ASYANIN EBEDİ ŞEFLERİ VE TÜRKİYE
BATININ KİRLİ SİLAHI; TERÖR
  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
  • İLETİŞİM

BİZE ULAŞIN

  • 0 378 228 18 77
  • bakad74@gmail.com
  • http//www.bakad.org.tr

BAĞLANTILAR

Telif Hakkı © 2021 İzmir Web Tasarım İzmir Web Tasarım Tüm hakları saklıdır.

Batı Karadeniz Akademisyenler Derneği Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Kodlama ♥  Web Tasarım ©

ÜST Web Tasarım