
Kaynak: T.C. Dışişleri Bakanlığı, www.mfa.gov.tr.
Prof. Dr. Mahmut Bozan
Münih Güvenlik Konferansı (Munich Security Conference/MSC), 1963 yılından beri küresel çapta güvenlik politikalarının tartışıldığı en kıdemli mekânlardan birisidir. Bu yıl 61 incisi düzenlenen konferans oldukça çalkantılı geçmiş ve Trump farkıyla bazı ezberler bozulmuştur. Bozulmayan tek ezber Eski NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in MSC Başkanı rolünü üstlenmesidir. Tıpkı Fransız vatandaşı Christine Lagarde’nin 8 yıl IMF başkanlığını müteakip Avrupa Merkez Bankası Başkanı yapılması gibi. Avrupa’da “eskiyen (b)ay(an)lar” kırpıp kırpıp yıldız yapılıyor. Hiçbir şey ziyan edilmiyor. Bizde ise zor yetişen çok değerli insan kaynağının çeşitli sebeplerle atıl bırakılmasına, heder edilmesine hayıflanmamak elde değil ama o şimdilik bahs-i diğer.
Münih Konferansına dönecek olursak, stres katsayısının öncekilere oranla daha yüksek olduğunu görürüz. Konferansın ana temaları arasında Avrupa’nın küresel güvenlikteki stratejik rolü, iklim değişikliğinin ulusal ve uluslararası güvenlik üzerindeki etkisi ve siber güvenlik ve yanlış bilgilendirmenin teknolojik tehditleri gibi maddeler yer alsa da konferansa Ukrayna-Rusya savaşı üzerinden Avrupa’nın güvenliği ve Trump’ın dış politika öncelikleri damgasını vurmuştur. Tüm Avrupa devletlerini şaşırtan Trump, yardımcısı JD Vance’nin diliyle Avrupa’da özgürlüklerin gerilediğini, otoriterliğin öne çıktığını söyleyerek transatlantik ilişkilerdeki gerilimi ve küresel güç dengelerindeki değişimde geriye düşen Avrupa’yı açığa çıkarmıştır. Azarlanan Avrupa liderleri itirazlarını biraz da “kendi kendine söylenme” şeklinde ortaya koyarken Çin her zamanki siyasi üslubu kullanarak “ABD’nin güç rekabetinden kaçınması gerektiğini” ifade ile iktifa etmiş, “hükümranlık ve haysiyet” savunması yapmaktan öte laf etmemiştir. ABD’nin doğrudan hedef aldığı Çin’in bu duruşu “güçlü iken zayıf, zayıfken güçlü görün” siyasetine uymaktadır.
Bu konferansın en keyifli tarafı ise Riyad’da ABD ile Ukrayna pazarlığı yapan Putin’dir. Öyle ki üzerine pazarlık yapılan Ukrayna Riyad’a çağırılmamış, AB’de dışarıda bırakılmıştır. Putin’i G7’ye davet eden Trump, Malta ve Yalta’dan sonra üçlü sacayağı kıdemlilerinden İngiltere’yi düşürmekte ve yerine Çin’i koymaktadır. Trump’ın diplomatik nezaketi dikkate almayan “paldır-küldür” tavrının AB tarafından ne kadar sineye çekileceği merak konusudur. Ancak ortaya çıkan çıplak gerçek Avrupa’nın küresel siyasette küme düştüğü kararının vicahi olarak yüzlerine okunmasıdır. Trump’ın alacak defterinde Grönland, Ukrayna’nın kıymetli madenleri, Birleşik Krallığa bağlı Kanada’nın 51. Eyaletliğe kabulü de bulunmakla birlikte “Ha.. Avustralya ve Yeni Zelanda’yı unutmuşum, onları da Avrupa’ya sağladığım güvenliğin vergi iadesi olarak alıyorum” derse hiç şaşırmayacağım. Bir önceki makalede “ormandaki kuşları tehdit ederek yavrularını yiyen tilki hikâyesi” Trump’lı yıllarda nasıl bir seyir izleyecek galiba onun ipuçlarını bir sonraki MSC’de tartışacağız.
Konferansın bizi ilgilendiren yanı da oldukça önemlidir. Zira Konferans öncesi yapılan ve soru listesi kamuoyu ile paylaşılmamakla birlikte “ülkelerin tehdit mi müttefik mi olduğu hususu, küresel güç algısı ve çok kutuplu dünya düzeni” hakkında sorular sorulduğu anlaşılan bir ankette Türkiye’ye bakışın düzelmeye başladığına dair işaretler görülmekte, ABD ve İsrail ise yerilmektedir. Anket sonuçlarına göre Türkiye’ye yönelik uluslararası algı müsbet olarak değişmekte, Türkiye’yi müttefik olarak görenlerin oranı, “tehdit” olarak görenlerden daha yüksek çıkmaktadır. Özellikle İngiltere ve Japonya’da bu fark 28’er puan, Çin’de 26 puan, Hindistan’da 25 puan, Güney Afrika’da 19 puan, ABD ve Kanada’da 14’er puan, Brezilya’da 10 puan, İtalya’da 5 puan ve Almanya’da 2 puan olarak belirlenmiştir. Fransa ise muhtemelen Ermeni parmağı sebebiyle Türkiye’yi tehdit olarak görmeye -2 puanlık bir fark ile de olsa- devam etmektedir.
Önceki ankete kıyasla, Türkiye’yi müttefik olarak görenlerin oranında en büyük artış Almanya ve İngiltere’de 11’er puan, İtalya’da 9 puan, Fransa’da 8 puan ve Kanada’da 6 puan olarak kaydedilmiştir. Bu veriler, yalnızlaşan yaşlı Avrupa’nın kamuoyunda Türkiye’ye bakışın müsbete kaydığı şeklinde değerlendirilebilir.
Anketin ortaya çıkardığı “kötüler” ise ABD ve İsrail olmuştur. Kamuoyu ABD’nin müttefikliğini sorgulamaya başlamıştır. ABD’yi müttefik olarak görenlerin oranı Fransa’da 15 puan, Japonya’da 11 puan, Almanya’da 9 puan ve İngiltere’de 6 puan azalırken; İsrail’i tehdit olarak görenlerin oranı İtalya’da 12 puan, Fransa’da 11 puan, İngiltere’de 9 puan, Almanya ve Japonya’da 8’er puan artmış, hatta anket yapılan tüm ülkelerde artan oranda tehdit olarak görülen tek ülke İsrail olmuştur.
Türkiye’nin barışçı tavrı, istikrarlı siyaseti, mazlum ve mağdurlara sağladığı destek, zalim ve zorbalara karşı kavi ve izzetli duruşu sadece İslâm dünyasından değil, vicdan sahibi tüm insanlardan takdir toplamaktadır. Türkiye’nin dünyadaki bu müsbet imajını tahkim edecek dâhili politikalara ihtiyaç vardır. Unutmayalım, baş bir batman taşı taşıyabildiği halde göz bir kılı kaldıramaz. Mesele nerede faaliyet gösterdiklerini göremediğim politika kurulları ile diğer parti yetkililerinin nazar-ı dikkatlerine sunulur. Ayrıca AK Parti’nin 23 Şubat Pazar günü yapacağı 8. Olağan Büyük Kongre de göze düşen kılın alınması için uygun bir fırsat olabilir.