Bakad

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • HAKKIMIZDA
    • YÖNETİM
    • MİSYON
    • VİZYON
    • DEĞERLER
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
    • Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi (USOBED)
    • Uluslararası Batı Karadeniz Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi (UMÜFED)
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
    • HABERLER
    • KONFERANS
    • SEMPOZYUM
    • PANEL
    • SEMİNER
  • İLETİŞİM
  • Ankara Web Tasarım
  • akademik bakış
  • 27 MAYIS ŞEKAVETİ VE DEMOKRASİNİN VESAYET ALTINA ALINMASI
19 Ekim 2025

27 MAYIS ŞEKAVETİ VE DEMOKRASİNİN VESAYET ALTINA ALINMASI

27 MAYIS ŞEKAVETİ VE DEMOKRASİNİN VESAYET ALTINA ALINMASI

by mahmut bozan / Pazartesi, 27 Mayıs 2024 / Published in akademik bakış, anasayfa, Genel, haberler

Fotoğraflar: Eşkıyaların astığı Adnan Menderes (ortada), Fatin Rüşdü Zorlu(solda) ve Hasan Polatkan (sağda)

Prof. Dr. Mahmut BOZAN

27 Mayıslar sürekli kanayan ve kabuk bağlayamayan bir yaranın ifrazat yıldönümleridir. Millet için öfkenin, nefretin, ihanete başkaldıramama pişmanlığının tekrar tekrar yaşandığı maşeri vicdana saplanan üç paslı çivinin tetanoz nöbetleridir. Darbeciler nazarında ise 27 Mayıs şekaveti, totaliter bir rejimin kendilerine sağladığı ayrıcalıkları korumanın, çok partili hayatı tekrar tek parti diktatörlüğüne çevirmenin adıdır. Bu sebepledir ki 27 Mayıs şekaveti halkın tepesinde ebediyen oturmak isteyen, halktan, halkın oyundan, sandıktan ve demokrasiden nefret eden kesimler tarafından sürekli olarak savunulmuş ve bugün de savunulmaya devam edilmektedir. 27 Mayıs şekavetinin içinde olanlara bakıldığı zaman geniş bir oligarşik yapının bu darbede rol aldığı görülür. Bunlar arasında bugün de bakiyeleri kısmen devam eden bir kısım silahlı bürokratları, kitaplı-kitapsız üst düzey hukukçu ve akademisyenleri, halkın oyuyla ebediyen iktidara gelemeyeceğini bilen siyasetçileri, kamu kaynaklarını yağmalayarak kolay yoldan zengin olan aile şirketlerini ve güce köpeklik yapmaktan zevk alan bir kısım gazeteci takımını görebiliriz. Darbenin dış bağlantılarına bakıldığı zaman ne kadar üstü örtülmeye çalışılsa da ABD’nin doğrudan ve dolaylı etkisi hemen ortaya çıkar. Bu etki iktisadi ambargolar, NATO üzerinden hulul etmeler, muhalefeti cesaretlendirmeler ve bir kısım subayları tahrike kadar değişik araçlarla siyasi iktidarı abluka altına alma gayretleri şeklinde tezahür etmektedir[1].

Tüm bunlara karşı daha dün jandarma dipçiğiyle sindirilmiş, tahsildar eliyle ekmeğine el konulmuş, Kur’an okuduğu veya okuttuğu için işkence görmüş, hapsedilmiş, Haccı, ezanı yasaklanmış, Müslüman kimliğinden soyutlanarak zorla ecnebi bir kimliğe büründürülmeye çalışılmış bir toplumun tepkisiz, pasifize edilmiş ve yıldırılmış haleti ruhiyesi çok da muaheze edilemez. Bu sebepledir ki darbe döneminde milletin gözyaşı içine akmış, Menderes başta olmak üzere idam edilen rical-i devlet için ağıtlar yakılmış, mersiyeler okunmuş, doğan çocuklara Adnan ismi verilerek bir nevi pasif bir direniş sergilenmiştir. Şakiler, darbeciler lanetlenmiş ve ademe mahkûm edilmiş, idam edilenler ise milletin vefa hissiyle yad ettiği ve yaşattığı kahramanlara dönüşmüştür.

27 Mayıs şekavetinin safahatı bu makalenin hacmine sığmayacağı ve merak edenlerin yakın tarihin sayfalarında detaylı malumat bulacağı için burada darbe ile neyin amaçlandığı ve nasıl sonuçlar alındığı üzerinde durmak daha uygun olacaktır. Bu darbe ile eski diktatörlük dönemine ve totaliter rejime tekrar dönüş amaçlanmıştır[2]. Halka “haşerat” nazarıyla bakan, halkın inanç, örf, adet, gelenek ve kimlik değerlerinden nefret eden, kendini ülkenin sahibi ve efendisi olarak gören, halkı da kölesi zanneden azınlık bir kesim milli iradeyi ipe çekerek bir nevi intikam almıştır. Darbe oligarşik bir çabanın mahsulüdür. Askeri cenahda ise 37 düşük rütbeli subay ile darbenin başına geçirilen Orgeneral Cemal Gürsel’in oluşturduğu Milli Birlik Komitesi bulunmaktadır[3].

27 Mayıs 1960 cuntasının en korkunç safahatı Yassıada Mahkemelerinde yaşanmıştır. Hukukun ayaklar altına alındığı Yassıada’da “Yüksek Adalet Divanı” adıyla ihtilalin giyotin sehpası kurulmuş, tuluat tiyatrosu kabilinden yargılamalar ve bebek-köpek davası türünden iddialarla 15 kişi idama mahkûm edilmiştir. Halkın oyu ile iktidara gelen bir hükümetin en önemli üç şahsiyeti Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüşdü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edilmişlerdir[4]. İçişleri Bakanı Namık Gedik ise tutuklu bulunduğu harp okulunda işkence ile öldürülmüş ve ” bir kedinin bile geçemeyeceği kırık camdan atlayarak intihar ettiği” iddia edilmiştir[5]. Diğer idam cezaları mahkumiyete çevrilmiş, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ise “yaşı sebebiyle” idam edilmemiştir.

1960 şekaveti sonuçları itibariyle Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde telafisi son derece zor olan yaralar açmıştır. Öncelikle halka ve milli iradeye korku salınmış, halkın seçtiği hükümetler sürekli darbe ve idam tehdidi altında tutulmuştur. Darbenin hazırlık safhasında baş rolü oynayan İsmet İnönü’nün TBMM kürsüsünden savurduğu tehditler daha sonraki darbelerin de habercisi mahiyetindedir[6]. 27 Mayıs 1960 darbesi ile demokrasi vesayet altına alınmış ve vesayetin idamesi için 1961 darbe anayasasında vesayet kurumları ihdas edilmiştir. TBMM, milli iradenin temsilinde yegâne organ olmaktan çıkarılmış, “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir ve TBMM eliyle kullanılır” ibaresi “yetkili organlar eliyle kullanılır” şeklinde değiştirilerek TBMM’ye irili-ufaklı 15 yeni ortak getirilmiş, milli irade kötürüm edilmiştir. TBMM’nin üstüne bir Senato konularak, içine de şakiler -milletin oyuna muhtaç olmayacak bir statü ile- “temelli senatör” olarak oturtulmuştur.

İktidarı ele geçiren eşkiyalar Milli Birlik Komitesi adıyla ülkeyi yönetmeye başlamış, NATO’ya CENTO’ya bağlılık beyanları ile efendilerine sadakat biatleri yenilenmiş ve onlar rahatlatılmıştır. Efendileri de “yeni hükümet ile çalışmaya hazır olduklarını” beyan ederek darbecileri desteklediklerini ilan etmişler, daha sonra da kredi musluklarını açarak darbecilerin ellerini rahatlatmışlardır. Operasyonlara girişen darbeciler ordudan 235 general ve 3.500 civarında subayı tasfiye ederek askeri yapıyı zaafa uğratmışlardır. Tasfiye hareketinden tüm muhalif unsurlar nasibini almış, 520 savcı ve hâkime görevden el çektirilmiştir. Üniversitelerden de muhalif 147 akademisyen tasfiye edilmiştir.

27 Mayıs 1960 darbesinin milletimiz, devletimiz ve siyasi sistemimiz için çok vahim sonuçları olmuştur. Birinci vahim sonuç, demokratik vesayeti teminat altına alan ve müesseselerini oluşturan 1961 darbe anayasasıdır. Bu sert ve değiştirilmesi zor olan anayasa 1971 muhtırası sonrası yine darbe müteşebbislerince değiştirilmiş, 1980 darbecileri tarafından da -yerine yeni bir darbe anayasası konulacağı için- lağvedilmiştir. İkincisi, TBMM’yi etkisizleştirmek için kurulan Cumhuriyet Senatosudur. Bunun mütemmimi olarak da seçim sistemi değiştirilmiş, koalisyonlara kapı aralayan nisbi temsil sistemi getirilerek çoğunluk sistemi ortadan kaldırılmıştır. Vesayetin “yılmaz bekçileri” tarafından Meclisi kontrol altında tutmak üzere Anayasa Mahkemesi, yürütmenin kontrolü için de Milli Güvenlik Kurulu ihdas edilmiştir. Bu arada Mlli Savunma Bakanına bağlı olan genelkurmay başkanı da muğlak bir düzenleme ile iğreti olarak Başbakana karşı sorumlu konuma getirilmiş, Başabakanlığa bile bağlanmamıştır. Hatta suç işlemesi durumunda onu yargılayacak bir merci bile yoktur. Askerleri devlet içinde devlet haline getirmek için Askeri Yargıtay kurulmuş, böylece Milli Güvenlik Hükümetinin yargı ayağı da teşkil edilmiştir. Daha sonra buna Devlet Güvenlik Mahkemeleri de eklenecek, Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) ile ticarete el atan subayların Sayıştay’ın mali denetiminden çıkması da sağlanacaktır. OYAK’a üyelik mecburi hale getirilecek, subay ve astsubay maaşlarından %10, yedek subay (asteğmen) maaşlarından %5 oranında her ay bu fona para kesilecek, askerlik mükellefiyetini tamamlayan yedek subaylara da kesilen paraları iade edilmeyecek, muafiyet ve istisnalarla kamu kaynaklarından beslenen OYAK Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri haline gelecektir. Tüm darbecilerin yaptığı gibi bu şakiler “darbeyi eleştirmenin suç olduğunu” kanuna bağlayacaklardır (1962/38 Sayılı Kanun). Şakilerin diğer önemli icraatı ise cumhurbaşkanlığına aday olan Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’i ölümle tehdit ederek adaylığının engellenmesi ve 26 Ekim 1961’de yapılan seçime tek aday olarak giren Cemal Gürsel’in cumhurbaşkanı yapılmasıdır. Bu hareket daha sonra askeri terfide genelkurmay başkanlığından sonra cumhurbaşkanı olma hevesini doğuracak ve Türkiye’de asker cumhurbaşkanları dönemini başlatacaktır. 27 Mayıs darbesinin “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” olarak ilanı ve bir sonraki darbeye kadar resmî tatil olarak kutlamalara zorla konu edilmesi de tüm darbe günahlarına tüy diken bir küstahlık, alçaklık ve edepsizlik olmuştur.

Sonuç, 27 Mayıs 1960 darbesi millete ve devlete yapılan bir eşkıya tasallutudur. Millete musallat olan bu habis ruh bugün umutsuz ve çaresiz de olsa belirli çevrelerde yaşamaya devam etmektedir. Ancak zaafiyeti sebebiyle kendisini millet ve demokrasi düşmanı olarak değil, demokrat, çağdaş, modern, laik, cumhuriyetçi ve Kemalist gibi bazı isimler altında saklamaya çalışmaktadır.


[1] 27 Mayıs 1960 darbesinde ABD’nin oynadığı rol ile ilgili bkz. Armaoğlu, Fahir (1996). Amerikan Belgelerinde 27 Mayıs Olayı. Belleten, 60, s. 203-226. https://belleten.gov.tr/tam-metin/2377/tur

[2] Bu hususta Süleyman Demirel’in şunları söylediği nakledilir. “1950 seçimleri diktatörlerin yönettiği devlete karşı halkın kazandığı bir zaferdi. Diktatörlerin elinden devleti alma hareketiydi. 1960 darbesi ise, halkın elinden devleti alma hareketidir.”

[3] 3. Ordu komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala, Milli Birlik Komitesi’ne 27 Mayıs 1960 darbesinin liderinin kim olduğunu sorar ve eğer liderleri kendisinden daha kıdemli bir orgeneral değilse emrindeki 3. Ordu ile Ankara’ya yürüyüp isyana son vereceğini bildirir. Bunun üzerine emeklilik öncesi izne çıkan Cemal Gürsel darbenin başı olarak ilan edilir. Darbe sonrasında Orgeneral Ragıp Gümüşpala emekliye sevk edilecek, o da Adalet Partisi’nin kuruluş çalışmalarına katılarak 1961 yılında da genel başkanı olacaktır.

[4] İdamdan 9 gün sonra Menderes’in evine gidilerek evin kapısına idam hükmünün bir suretinin asıldığı ve idam edilirken kullanılan ip, idam gömleği, cellat, imam ve son gün yiyip içtiklerinin parasının eşi Berrin Menderes’ten alındığı daha sonra yazılan eser ve hatıratlarda zikredilmektedir.

[5] Namık Gedik’in ölümü ile ilgili bkz. http://www.yeniaktuel.com.tr/tur106,158@2100.html.

[6] TBMM konuşmasında “Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam” diyerek iktidarı tehdit eden İsmet İnönü, “Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır” demiştir. Bkz. İsmet İnönü’nün TBMM’deki konuşmaları, Cilt 2, TBMM Basımevi, Ankara, 1993, s. 300. Nitekim darbe sonrasında TSK İç Hizmet Kanunu 35. Maddesi ile TSK’ya Anayasa’yı koruma kollama görevi verilecek, daha sonra yapılan darbelere de bir nevi hukuki zemin hazırlanacaktır (R.G. Tarih: 9/1/1961, Sayı: 10702).

  • Tweet

About mahmut bozan

Başka ne okumak istersiniz?

MAVİ MARMARA’DAN SUMUD’A; DEVLETLERİN YAPAMADIĞINI STK’LAR YAPMAYA ÇALIŞIYOR
HÜRRİYET, NEREYE KADAR?
PAPA VE VATİKAN’IN SİYASİ GÜCÜ
  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
  • İLETİŞİM

BİZE ULAŞIN

  • 0 378 228 18 77
  • bakad74@gmail.com
  • http//www.bakad.org.tr

BAĞLANTILAR

Telif Hakkı © 2021 İzmir Web Tasarım İzmir Web Tasarım Tüm hakları saklıdır.

Batı Karadeniz Akademisyenler Derneği Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Kodlama ♥  Web Tasarım ©

ÜST Web Tasarım