Bakad

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
    • HAKKIMIZDA
    • YÖNETİM
    • MİSYON
    • VİZYON
    • DEĞERLER
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
    • Uluslararası Batı Karadeniz Sosyal ve Beşeri Bilimler Dergisi (USOBED)
    • Uluslararası Batı Karadeniz Mühendislik ve Fen Bilimleri Dergisi (UMÜFED)
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
    • HABERLER
    • KONFERANS
    • SEMPOZYUM
    • PANEL
    • SEMİNER
  • İLETİŞİM
  • Ankara Web Tasarım
  • akademik bakış
  • BENZEŞİK ASIRLAR: İKİNCİ MEŞRUTİYET VE İKİNCİ CUMHURİYET
19 Ekim 2025

BENZEŞİK ASIRLAR: İKİNCİ MEŞRUTİYET VE İKİNCİ CUMHURİYET

BENZEŞİK ASIRLAR: İKİNCİ MEŞRUTİYET VE İKİNCİ CUMHURİYET

by mahmut bozan / Perşembe, 19 Ocak 2023 / Published in akademik bakış, anasayfa, Genel, haberler

“Geçmişten adam hisse kaparmış… Ne masal şey! Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar; Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?”

Mehmed Âkif Ersoy

Prof. Dr. Mahmut Bozan

Merhum şairimize göre “ibret alınırsa tarih tekerrür etmez,” ancak beş bin senenin yaşanmışlıklarından yarım hisse bile alınamadığı için benzeri hâdiseler tekrar tekrar yaşanmaya devam edecek, tekerrür çemberi dönecektir. Edvar-ı tarihiye üzerine çok farklı görüşler bulunmaktadır. Biyolojik ve sosyal Darvincilere göre zaman bir hat üzere hareket eder, İbn Haldun sosyal hadiseleri yorumlarken “asabiyet- hadariyet” veya “asabiyet-medeniyet” kutupları arasında bir devri daimden söz eder. Yakın dönemde akademik câmianın henüz tam farkına varamadığı Said Nursi ise “zaman hattı müstakim üzerine hareket etmiyor ki mebde ve müntehası birbirinden uzaklaşsın, belki küre-i arzın hareketi gibi bir daire içinde dönüyor”[1] diyerek tarihi hâdiselerin anlaşılmasında farklı bir tefekkür penceresi açar. Bu vesile ile bu kavramlara yabâni olanların onu “Hurufilikle” suçlamasını uzun dilli nevzuhur ulemanın ne kadar meydan aldığının bir tezahürü olarak kaydedelim.

Bu yazının kaleme alınmasına sebep olan hâdise, son günlerde “meşrutiyet-cumhuriyet” mukayeseleri ile kimilerinin mevcut cumhurbaşkanını tenkit bâbında “kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!” naraları atarak kendilerine siyasi alan açma çabalarıdır. Gerçekten de zaman düz bir çizgi gibi hareket etmediği için İkinci Meşrutiyet dönemindeki siyasi tablodan dersler çıkarılabilir. Abdülhamid Han ile İttihat Terakki arasındaki iktidar mücadelesi günümüze ne kadar ışık tutabilir ne kadar görüş keskinliği sağlayabilir bakmak lâzımdır. Bu yazıda seçim sathı mailine giren ülkemizdeki siyasi tablo ile bir asır önce Osmanlı Devleti’nde yaşanan siyasi hareketler mukayese edilecek, her iki dönemde de dünya siyasetinde hükümferma olmak isteyen ülkelerin ülkemiz hakkındaki politika ve stratejileri incelenecektir.

Öncelikle Devleti Âliye-i Osmaniye’deki manzarayı umumiyeye bir göz atalım. Padişah 2. Abdülhamid tahttadır ve uzunca bir süredir devam eden saltanatın yorgunluğu üzerine çökmüştür. Devlet idaresinde en vazgeçilmez nokta-yı istinat olan dâhilde asayiş ve ittihat sarsılmakta, bürokratik mekanizma fikir ayrılıkları sebebiyle verimsizleşmekte, askeri bürokrasinin siyasete müdahalesi ülke emniyetini tehlikeye atmakta, kapitülasyonlar başta olmak üzere teknolojik gerilik ve süreklilik kazanan harp ekonomisi sebebiyle devletin gelirleri giderlerini karşılayamamakta, hâsılı Osmanlı Devleti en zor günlerini yaşamakta ve tüm bunların müsebbibi olarak da Padişah suçlanmakta, siyasetlerinde ayrışan “jöntürkler” 2. Abdülhamid’e darbe konusunda ittifak etmekte, hatta merhum Âkif bile “ah o Yıldız’daki baykuş ölüvermezse eğer, âkıbet çok kötü..” diyebilmektedir. Ermeni teröristlerin “Kızıl Sultan” diyerek 1905 yılı Temmuzunda saatli bomba ile tertipledikleri su-i kasttan Padişah’ın kurtulmasına en çok hayıflanıp üzülen de maalesef bugün Ankara’da bir mektepte ismi yaşatılan Tevfik Fikret olacaktır. Bir Lâhza-i Ta’ahhur (Bir anlık gecikme) adlı şiirinde Fikret, aydın ihanetinin bugün de yaşanan örneklerinden birisini sergileyecek, Ermeni komitacılarını “Ey şanlı avcı!” diye alkışlayacak, muvaffak olamamalarına kahredecek ve “Damını (tuzağını) bihûde kurmadın. Attın fakat yazık ki, yazıklar ki vurmadın!” Diye adeta dövünecektir.

Abdülhamid Han’ın hal’inden sonra iktidarı ele alan İttihat ve Terakki fırkası, meşhur 31 Mart Hâdisesi ve sonrasında Beyazıt’tan Beşiktaş’a kadar kurduğu darağaçları ile istibdadın ne olduğunu, hak nedir, hürriyet nasıl bir şeydir dünya âleme gösterecektir.

Dâhildeki bu tablo Abdülhamid Han’ın devlet idaresinde hiç hatası olmadığı mânasına gelmeyeceği gibi, muhaliflerin tenkitlerinin, hatta su-i kast ve ölüm temennilerinin de haklı olduğu anlamına gelemez. Zira devlet idaresinde kocaman bir bürokratik çarkın işlemekte olduğunu, bunun tepesinde oturan zatın siyasi sorumluğu olsa bile tüm kabahatin ona yüklenmesinin de bir haksızlık olacağını ifade etmek gerektir. O zaman doğru ölçü, hatâ-savab cetveli denilen iktidarın artı ve eksilerine bakılarak bu soruya cevap verilmesidir ve geçen zaman bu soruya cevap vermiştir. Zira “uçak siste iken” yapılan yorumlar ile tayyarenin yere inmesinden sonra yapılan yorumlar farklıdır. Zaman Abdülhamid’i haklı çıkarmıştır. “Şanlı avcı” diye teröristlere övgüler dizen Tevfik Fikret, İttihat ve Terakki fırkasının iktidar günlerinde yazdığı bir şiirde (1912) yağma ve çapul düzenini “Han-ı Yağma” şiirinde İttihatçıların aleyhinde ve onları aşağılayan ifadelerle ortaya koymuştur[2]. Keza dönemin şiddetli Abdülhamid münekkitlerden Rıza Tevfik, nam-ı diğer Filozof Rıza “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhâniyetinden İstimdat” adlı mersiye tarzı şiirinde “Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz/Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz/Sade deli değil, edepsizmişiz/Tükürdük atalar kıblegâhına” diyerek özür dileme gereği duymuştur[3].

Abdülhamid Han dönemi ile ilgili mevzu sınırlılığında bu kadar ile iktifa ederek meselenin bir de hârici boyutuna bakmak lüzumu vardır. Zira Osmanlı Devleti tabii ömrünü tamamlamaktayken dünya siyasetinde Hıristiyan dünyayı temsilen ortaya çıkan zinde güçler bulunmaktadır. O dönemde gücünün zirvesinde olan İngiltere, rekabet halinde olduğu Fransa ve Rusya, Osmanlı Devleti’ne ölüm döşeğindeki “hasta adam” olarak bakmakta ve gizli anlaşmalarla mirasını nasıl paylaşacaklarının plânlarını yapmaktadır. Yunanistan’a bağımsızlık verilmesiyle açılan kapıdan Balkan milletleri birer birer girmekte, Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla gayr-ı Müslimlere tanınan ayrıcalıklar eski Osmanlı tebası olan milletlerin her birine bir devlet hediye etmektedir. Ortaya çıkan her fabrikasyon devlet de işe yüzyıllarca beraber yaşadığı Müslüman ahaliyi öldürmek ve tehcire zorlamakla başlamaktadır. Devleti Âliye-i Osmaniye’de kiliseleri, mezhepleri, gelenek ve görenekleri mahfuz olan; din, dil, ibadet, seyahat ve benzeri her türlü haktan faydalanan, askerlikten muafiyet sebebiyle nüfusları sürekli artan ve ticaretle uğraşarak zenginleşen Yunan, Bulgar, Sırp, Hırvat gibi Balkan milletleri istiklâliyetlerine kavuşunca Müslüman ahalinin varlığına tahammül edememiş, mallarını yağmalamış, câmilerini yerle yeksan etmiş, geriye kalan mektep, medrese ne varsa yıkmış, hatta kabristanlarını bile ortadan kaldırmışlardır. Kuyrukta bekleyen “Millet-i Sâdıka” denilen Ermenilerin” Harb-i Umumide yaptıkları izahtan varestedir. Hatta Yahudiler bile bir devlet “satın alma” hayali ile vâdedilmiş topraklar için pazarlıklara girişmektedir.

Bir asır sonrasına yani günümüzdeki tabloya bakacak olursak hariçte değişen pek bir şey olmadığını, sadece devlet isimlerinin değişmiş olduğunu görürüz. İngiltere’nin başrolünü ABD almıştır ama İngiliz senaryo yazmaya devam etmektedir. Fransa yardımcı oyuncu rolünde, Almanya yediği dayaktan sonra terbiyeli maymunu oynamakta, Rusların Kafkas ve Türkistan’a olan tahakkümü halen devam etmekte, Yunanistan kışkırtılarak Türkiye’nin hızı kesilmek istenmekte, ırkçılık oyunu tekrar sahaya sürülerek Kürt halkı üzerinden yeni tezgâhlar kurulmakta, devşirilen teröristler taşeron olarak kullanılmakta, bu oyunda Ermeni ve Yahudi kartı da hiç ihmal edilmemektedir. ABD liderliğindeki Batılı ülkeler “Genişletilmiş Büyük Ortadoğu projesi” adını verdikleri İslâm dünyasını parçalama ve dünya siyasetinden silme stratejilerini hayata geçirmeye çalışmakta, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice Fas’tan Basra körfezine kadar Türkiye’nin de içinde olduğu 22 devletin sınır ve haritalarının değiştirileceğini beyan etmekte bir beis görmemektedir. Halen ABD başkanı olan Joe Biden 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız darbeye rağmen plânlarından vaz geçmediklerini ikraren Türkiye’de AK Parti iktidarını sona erdirmek için yapacaklarını seçim vaadi olarak ilan edebilmektedir.

İç siyasetteki gelişmelere bakıldığında muhafazakârlarla sosyalistlerin ana damarları teşkil ettiği aynen bir asır önceki ayrışmaya benzer şekilde Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı adını alan bu iki siyasi hareket muhtemelen Mayıs ayı ortalarında halkın seçimine muhatap olacaktır. Altılı Masa olarak da anılan Millet İttifakı’nın üyelerinden Meral Akşener’in siyasi tabloyu Padişah Abdülhamid ile İttihat ve Terakki arasındaki mücadeleye benzeterek, Cumhurbaşkanı’nı müstebit, kendilerini ise hürriyetçi olarak ilan etmesi mânidardır. İşte burada tarih tekerrür etmektedir.

Ancak ibret alındığı için olsa gerektir ki bir asır önce yaşanan talihsizlikler artık yaşanmıyor. Osmanlı Devleti’ni hasta adama benzetenler şimdi kendileri iyice yaşlandılar. Osmanoğlu ise sağlıklı, geleceğe umutla bakan, azimli bir delikanlı oldu. Sadece kendi halkının değil, neredeyse tüm İslâm âleminin umudu haline geldi. Akif’i yine rahmetle analım ama artık “yıkık bir köprü için Belçika’dan kalfa” gelmiyor. Türkiye inşaat sektöründe dünya ikincisi olarak dünyaya yol, köprü, baraj ve havalimanları yapıyor. Mühendislerimiz, hekimlerimiz bir asır öncesindeki tabloyu çoktan tersine çevirdiler. Ülkemizi korumak, gerekirse düşmanlara haddini bildirmek için her türlü silahı hem de en ileri teknolojiyle donatarak kendimiz yapabiliyoruz. Ecnebilerin savaş korkusu bizim gençlerimizin yanından bile geçemiyor. Onların taşeron devletlere, terör örgütlerine veya özel şirketlere devrettikleri muharebeyi bizim Mehmetçiklerimiz iman şuuru ile yapıyorlar ve bu sebeple dünyanın en iyi ordusu durumundalar. Bir asır önce belimizi büken fukaralık bugün üstesinden gelinecek kadar küçüldü, gelir dağılımında adaletin sağlanmasıyla daha da küçülecektir.

Dünün mütegallibeleri ise ellerinden kaçmakta olan dünya siyasetini tanzim etme pozisyonunu kurtarma telaşı içindedirler. Fitne ve fesatla, zulüm ve kanla mazlum milletlerden gasp ettikleri servetlerin üzerine kurdukları refah adacıklarında keyif çatma dönemi sona ermeye başladı. Sömürülen ülkelerin çocukları dört bir yandan üzerlerine gitmeye, alacaklarını istemeye başladılar, mültecilerden kurtulmayı baş siyasetleri haline getiren Avrupa ülkeleri “ihtiyar tilki” numaraları ile bu işten sıyrılamayacaklardır. Hayal edilen tek kutuplu dünya yerini çoktan çok kutuplu dünyaya bırakmaya başlamıştır. O çok kutup içinde Türkiye de bulunmaktadır. Türkiye tırmanma şeridinde duraksamayacak, muhtemelen 14 Mayıs 2023’te yapılacak Başkanlık ve TBMM seçimlerinde halkın şaşmaz iradesi en doğru kararı verecektir.

Sonuç; her çıkışın bir inişi vardır, her nefis gibi her devlet de er-geç ölümü tadacaktır. Önemli olan şey, insaniyetin gereği olarak haysiyetli ve hakkaniyetli bir sistem inşa etmektir. Tıpkı ecdadımızın vaktiyle yaptığı gibi.


[1] Konuyla ilgili bkz; Nursi, B.S. Hutbe-i Şam’iye, s. 43. https://kulliyat.risaleinurenstitusu.org/hutbe-i-samiye/arabi-hutbe-i-samiye-eserinin-tercumesi/43.

[2] Bkz; Fikret, T. Anonim, https://www.antoloji.com/han-i-yagma-siiri/

[3] Bkz; Tevfik, R. Anonim, https://www.antoloji.com/sultan-abdulhamid-han-in-ruhaniyetinden-istimdat-siiri/

  • Tweet

About mahmut bozan

Başka ne okumak istersiniz?

BAKAD Yayınevi Üçüncü Kitabını Yayınladı
BAKAD OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI
27 YIL SONRA 28 ŞUBAT’I YENİDEN DEĞERLENDİRMEK

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • ANASAYFA
  • HAKKIMIZDA
  • AKADEMİK BAKIŞ
  • DERGİLER
  • BAKAD YAYINEVİ
  • HABERLER
  • İLETİŞİM

BİZE ULAŞIN

  • 0 378 228 18 77
  • bakad74@gmail.com
  • http//www.bakad.org.tr

BAĞLANTILAR

Telif Hakkı © 2021 İzmir Web Tasarım İzmir Web Tasarım Tüm hakları saklıdır.

Batı Karadeniz Akademisyenler Derneği Tüm Hakları Saklıdır. Tasarım & Kodlama ♥  Web Tasarım ©

ÜST Web Tasarım