
Prof. Dr. Mahmut BOZAN
BAKAD Başkanı
Hangi sistemle idare edilirse edilsin tüm ülkelerin ilk 5 temel meselesinden birisi eğitimdir. Devleti jandarma, vergi ve yargı üzerinden tanımlayan, bunun dışında neredeyse her alanı özel sektöre bırakan en kapitalist ülkelerde bile eğitimin asgari bir akredite şartı ve mecburiyeti vardır. Eğitim uzun vadeli bir beşeri sermaye yatırımıdır. Çin filozofu Kuan-Tzu’ya atfedilen veciz bir ifadede denildiği gibi “bir yıl sonra alacağı mahsulü düşünen tohum eker, on yıl sonrasını plânlayan ağaç diker, yüz yıl sonrasını düşünen ise insanları eğitir.” Eğitimin farkında olmayan hiçbir devlet yoktur ama eğitimin nasıl yapılacağı hususunda geliştirilen politika ve stratejilerde farklılıklar bulunmaktadır. Meseleye Türkiye sınırlılığında baktığımızda maalesef oldukça sıkıntılı bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz görülmektedir. Bunun temel sebebi Cumhuriyetin kuruluş yıllarında eğitimin ideolojik bir araca dönüştürülmesi, insan kabiliyet ve yeteneklerini inkişaf ettirecek bir hizmet ve milli ve mânevî değerleri tevarüs ettirecek bir müessese yerine yapılan devrimlerin muhafızlığını yapacak, hedeflenen Batı medeniyetinin değerlerini öğretecek, toplumu Batılılaştıracak bir dönüştürücü alet olarak düzenlenmiş olmasıdır. Milli Eğitim Temel Kanunu ve Yükseköğretim Kanunu’nun ilk maddelerine bakıldığında değişen bir şeyin olmadığı görülür.
İkinci temel hata, okul öncesi eğitimden yüksek öğretime kadar nüfus artış hızını da dikkate alarak çağ nüfusuna yetecek sayıda okul açılamaması, öğretmen ve öğretim elemanı yetiştirilememesidir. Bu eksiklik son 20 yılda giderilmiş, çağ nüfusuna yetecek kadar okul açılmış, tüm illerimiz üniversite ile buluşmuştur. Sayısal hedeflerdeki bu başarı maalesef eğitimin kalitesi ve ihtisaslaşması noktasında henüz gerçekleştirilememiştir. İnsan kaynağı plânlamasında ara işgücünü karşılayacak mesleki eğitim çok ihmale uğramış özellikle post modern darbe olarak anılan “28 Şubat 1997” döneminde Kur’an kurslarının kaldırılması ve İmam Hatip Liselerinin kapatılması amacıyla “kesintisiz 8 yıllık zorunlu eğitim” ve “katsayı” rezaletleriyle mesleki eğitime ağır bir darbe indirilmiş, orta öğretimde mesleki eğitimin oranı %32’ye düşürülmüştür. “Demokrasiye balans ayarı” iddiasındaki dikta heveslisi darbeciler eğitimin balans ayarını çok feci bir şekilde bozmuşlardır.
Yukarıda da bir nebze ifade edildiği üzere eğitim iki temel ihtiyacı karşılar. Birincisi milletin kimliğini korumak ve idame ettirmek, ikincisi insanların kabiliyetlerini inkişaf ettirerek hayata hazırlamaktır. Bu sebeple gelişmiş ülkelerde işgücünün sektörel dağılımı dikkate alınarak hizmetler, sanayi, tarım ve hayvancılık sektörlerinin ihtiyacını karşılayacak çeşitlilikte mesleki eğitime yatırım yapılmakta, bunun yanında devletin temel görevlerini yerine getirebilmesi için gerekli olan entelektüel kapasite de ihmal edilmemekte, araştırma ve geliştirme çalışmaları ile ülkenin kalkınmasını sağlayacak beyinlere de alan açılmaktadır.
Türkiye’de ihmale uğrayan ve adeta başarısı düşük öğrencilerin gittiği düşük profilli kurumlara dönüştürülen meslek liselerinin âcilen ayağa kaldırılması, itibarlarını yükseltecek tedbirlerin alınması, meslek çeşitliliğinin günün ihtiyaçlarına göre arttırılarak yeniden düzenlenmesi, sanayi ve iş dünyası ile yakın işbirliğine gidilmesi, orta ve uzun vadeli plânlarda ihtiyacı karşılayacak sayı, çeşit ve kalitede meslek liselerinin açılması, imam-hatip öğrencilerinin mesleki eğitim kategorisinden çıkartılması gerekir. Zira imam hatip liseleri iş dünyasına yönelik bir mesleki eğitimden ziyade genel lise eğitimi vermektedir.
Diğer önemli bir nokta da mesleki eğitimde özel teşebbüsün teşvik edilerek ara eleman ihtiyacının karşılanmasında daha fazla sorumluluk üstlenmelerini sağlamaktır. Şekil 1’den de görüldüğü üzere OECD’ye üye ülkelerde mesleki ve teknik ortaöğretimde özel öğretim öğrenci oranları bize göre hayli yüksektir.
Şekil 1: OECD’de Mesleki ve Teknik Ortaöğretimde Özel Öğretim Öğrenci Oranı (%) (2017)

Kaynak: OECD
Türkiye’de sanayi ve iş çevrelerinin meslek liseleri açmaya teşvik edilmesi gerektiği tablodan da açıkça görülmektedir. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in mesleki eğitime odaklanmasını çok hayırlı bir niyet olarak görüyorum. Zaten bu makalenin yazılmasına sebep de Bakan Özer’in iş ve sanayi dünyasını mesleki eğitimle buluşturmaya yönelik çabalarının haber yapılması olmuştur. Eski bir eğitimci olarak bu çabalarında Bakan’a ve bakanlık bürokratlarına muvaffakiyetler diliyorum.Mesleki eğitimdeki talebe sayısı istenilen sayı, seviye ve çeşitlilikte değildir. Milli Eğitim Bakanlığı istatistiklerine göre imam hatip talebeleri da dâhil olmak üzere mesleki eğitim kapsamındaki öğrenci oranı %46,4’dür. Bu oranın daha da yukarı çekilmesi ve yükseköğretimde meslek yüksek okulları ile bütünleştirilmesi gerekir. Aksi takdirde genel liselerden fakültelerde akan ve bir meslek öğrenmeden mezun olan milyonlarca genç diplomalı işsiz olarak heba edilmiş olacaktır. Aynı zamanda bir akademisyen olan Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in bu durumun farkında olduğunu ve daha sonra adını yad ettirecek bu adımı atacağını umut ediyorum.