Prof. Dr. Mahmut Bozan
Evet, 2022 yılı mali açıdan Türkiye’nin en zor yılı olarak anılacaktır. Tüm iktisadi göstergelerin dibe vurduğu bir zaman diliminin içindeyiz. Enflasyondan faiz oranlarına, câri açıktan dış borca, emtia fiyatlarına, çarşı pazardaki etiketlere varıncaya kadar hangi tarafa bakılsa içimizi karartan rakamlarla karşılaşmaktayız. Covid 19 pandemisi ile başlayan iktisadi daralma, Rusya-Ukrayna harbi ile başka bir safhaya evrildi. Son iki yılda üç tane Hazine ve Maliye Bakanı ve üç tane de Merkez Bankası Başkanı değişti ama durum iyiye gitmedi. Hazine ve Maliye Bakanı olarak tavzif edilen Berat Albayrak 28 ay, Lütfi Elvan 13 ay dayanabildi. Geleceğe yönelik ümitli konuşan Nureddin Nebati ise 4 ayını doldurdu ama işler iyiye gitmiyor. Enflasyon tırmandıkça tırmanıyor, döviz ve faiz oranları yükseliyor, emtia fiyatları adeta zıplayarak artıyor, dış borç yükü ağırlaşıyor. Bu duruma iktidarıyla, muhalefetiyle, meclisiyle, akademisiyle çare aranması gerekirken, iktidar umut dağıtıyor, 2023 seçimlerine göz diken muhalefet bloğu çözüm önermek yerine “hemen sandık” istiyor. İş dünyası parsa toplama peşinde, tüccar-esnaf her zamanki gibi fırsatçı ve “ağlak”, akademide iktisatçılardan sadra şifa bir fikir duyulmuyor, medya ise farfaracı, halkı bilgilendirme yerine kutuplaştırıcı halat oyunu ile “reyting” peşinde.
Tablo böyle ama bu işin mes’uliyetinin siyasi iktidarın üzerinde olduğu gerçeği değişmiyor. Evet, ABD liderliğindeki Batı blokunun Tayyip Erdoğan üzerinden ülkemize yaptığı tasallut, gezi hadisesi, PKK’nın çukur eylemleri ve çukura gömülme süreci, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsü ile beraber Covid-19 salgını ve nihayet Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi iktisadi daralmayı netice veren ve tüm ülkeleri etkileyen bir kriz durumu var ama bu sefer kriz “teğet geçmemekte” hatta süpürerek geçmekte ve bu durum bizi daha çok sarsmaktadır.
Şimdi “Türkiye’nin en zor yılı” dedirten ahvali iktisadiyeyi daha iyi anlamak için bazı tablo ve grafiklere bir göz atalım. Tablo 1’de 2003-2021 yılları arası dünya ortalaması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler ile Türkiye enflasyon oranları mukayeseli olarak görülmektedir.
Tablo 1: Türkiye ve Dünyada Enflasyon
Kaynak: IMF, TÜİK
2003 yılında %18 ile devralınan enflasyon kontrol altına alınarak tek haneli rakamlara indirilebilmiş fakat orada tutulamamıştır. Özellikle Ülkemize dört bir yandan çullanıldığı, terörün azdırıldığı, darbeye teşebbüs edildiği 2016 yılından itibaren enflasyonun çift haneli rakamlara yöneldiği, 2021 yılında da zirve yaptığı görülmektedir.
Enflasyonun fiyat endekslerine nasıl yansıdığını görmek için son 5 yıllık TÜFE ve ÜFE’deki değişime bakmak gerekmektedir. Tablo 2 incelendiğinde 2018’deki çıkış hâriç tutulursa 2017-2021 arası özellikle TÜFE’de bir sürdürülebilirlik dikkati çekmektedir. Ancak 2021 yılı sonunda ciddi bir sıçrama görülmekte ve 2022 yılı ise bu artış bir tufana dönüşmektedir.
Tablo 2: TÜFE ve ÜFE Yıllık Değişim Oranları (%) 2017-2022
Kaynak: TÜİK
TÜİK’e göre 2020 yılında enflasyon TÜFE’de %11,86 iken bir yıl sonra %61,14 olarak ilan edilmiştir. Bu oran bazı ekonomi çevrelerince gerçekçi bulunmamakta ve TÜFE’de enflasyonun %140 civarında olduğu iddia edilmektedir. Nitekim Ocak ayı sonunda TÜİK Başkanı Sait Erdal Dinçer ile iki yardımcısının da görevden alınması bu iddiaları güçlendirmektedir.
Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) değerlerine bakıldığında da benzer bir durum ortaya çıkmaktadır. Tablo 2 incelendiğinde ÜFE değerleri üzerinden enflasyonun 2020 Mart ayında %8,50’den 2022 Mart ayına kadar %114,97 oranına çıktığı görülmektedir. Ekonomi çevrelerinde bu değere de itirazlar yükselmektedir. TÜİK’in üzerinde şaibe bulutlarının dolaşması Hükümetin şeffaflık ve hesap verebilirlik politikaları ile uyuşmamaktadır. TÜİK’e olan itimadın behemehâl sağlanması zaruridir. Her zaman olduğu gibi günümüzde de vatandaşın güveneceği yönetim, halkın yanıltılma şüphesi duymayacağı yönetimdir. Bu sebeple şüpheler bertaraf edilmelidir.
Ekonomik göstergelerde ikinci başlık yıllarca ülkemizin baş belası olmuş câri açık[1] meselesidir. Burada da dikkate alınması gereken artışlar yaşanmaktadır. Merkez Bankası Ocak ayı istatistiklerine bakıldığı zaman câri açığın geçen yıla göre 5,34 milyar dolar artarak 7,11 milyar dolar olarak gerçekleştiği görülmektedir. Türkiye’nin 12 aylık câri işlemler açığı 21,84 milyar dolar olmuştur. Yani ödemeler dengesi sıkıntılıdır.
Ekonomik göstergelerde üçüncü başlık döviz kurları ve özellikle Türk Lirasının ABD Doları karşısındaki durumudur. Zira Türk Lirasının alım gücü dolar karşısındaki durumuna bağlıdır ve halkın TL’den kaçışı ve ABD dolarına yönelmesi hayra alâmet değildir. Hatta birçok mefsedetin tetikleyicisidir. Hatta bir kısım paragöz esnafın fiyat etiketlerini keyfi katlamasında önemli bir rolü bulunmaktadır. Tablo 3’de de görüldüğü üzere 2018 yılında bir ABD Doları 4 TL iken 2021 yılı sonunda 17 TL’ye çıkmış, yoğun çabalara rağmen 2022 yılında ancak 15 TL civarında tutulabilmiştir.
Tablo 3: Türk Lirasının ABD Doları Karşısındaki Değeri (2018-2022)
Kaynak: https://tr.tradingview.com/symbols/USDTRY/
TL’deki erime 5 yılda 4 kat artmış, halk elindeki TL’yi ya altına veya dövize veya emlake çevirmeye başlamıştır. Bunu önlemek için Hükûmet dövize endeksli TL mevduat hesabı açılmasını teşvik etmiş ve döviz kurlarını birkaç puan aşağı çekmeyi başarmıştır ancak TL’ye dönüş için enflasyonun düşürülmesi, hayat pahalılığının önlenmesi, piyasadaki keyfi zamların ve fırsatçılığın engellenmesi ile fiyat istikrarının sağlanması gerekmektedir. Bu arada altı çizilmesi gereken husus ise Hükümetin, üretici ile tüketici arasındaki aracı denilen vurguncuları bir türlü ortadan kaldıramamasıdır. Özellikle tarımda sağlıklı kooperatifleşememek, soğuk hava depoları ile ulaşım zinciri kuramamaktan kaynaklanan sıkıntı, aracı-tefeci taifesinin meydan almasına yol açmaktadır. Üreten değil satan aracılar kazanmaktadır. Tarımdaki sıkıntı bakan değişimine yol açmıştır ama bakalım isabetli tarım stratejilerinin uygulanmasını sağlayacak mıdır?
Ekonomik göstergelerde dördüncü başlık dış borç meselesidir. Maalesef bu başlık altında da diğer göstergelerle paralel olarak borç yükü artmaktadır. Türkiye’nin toplam dış borç stoku 2002 sonunda yaklaşık 130 milyar dolardı ve dış borç GSYH’nin %54.4’üne tekabül ediyordu. 2022 yılı itibariyle dış borç toplamı 450 milyar dolara yükselmiş, dış borcun GSYH’ya oranı da %57 olmuştur. Tablo 4 incelendiğinde özel sektör ağırlıklı bir dış borç artışı dikkati çekmektedir.
Tablo 4: Yıllara Göre Toplam Brüt Dış Borç Stoku (Milyar $)
Kaynak: T.C. Hazine ve Maliye Bakanlığı
Diğer yandan kısa vadeli dış borçlarda da sıkıntılı bir durum yaşanmaktadır. 2022 Ocak sonu itibarıyla kısa vadeli dış borç stoku 173,7 milyar dolar seviyesine gelmiştir. Bu durum 2022 yılının iktisadi açıdan zorlu geçeceğinin bir başka işaretidir.
Son olarak da Gayrisafi Milli Hâsıla (GSMH) ile Mili Gelir durumuna bir göz atalım. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 3.608 dolar iken Tablo 5’te de görüldüğü üzere 2013 yılında 12.582 dolara yükseltilebilmişti. Bu Türkiye’de refah seviyesinin yaklaşık 4 kart arttığını ve hayat standardının yükseldiğini açıkça gösteriyordu. Buradan geriye dönüş olmamakla birlikte sonraki dönemde bu durumun korunamadığı da bir vakıadır.
Tablo 5: Kişi Başına Düşen GSYH (ABD $)
Kaynak: TÜİK
Diğer yandan ülke genelini alakadar eden GSYH rakamları da önemli göstergelerden birisini teşkil etmektedir. Vakıa Türkiye dünyada G20 olarak adlandırılan 20 büyük ekonomi içerisinde yer almaktadır ancak son dönemdeki döviz kuru artışları Türkiye’nin sırasını geriye itmektedir. Tablo 6’da Türkiye’nin 22. Sıraya gerilediği görülmektedir.
Tablo 6: Dünyanın En Büyük Ekonomileri GSYH Sıralaması-2022 (Trilyon $)
Kaynak: IMF
Her ne kadar satın alma gücü paritesi üzerinden yapılan sıralamada 2021 yılı değerleriyle Türkiye 11. Sırada gözükse de nominal dolar değerlemesinde dışarıda kalmaktadır. Bunun sebebi de doların normal olmayan bir tarzda değer kazanmasıdır. Bu normal olmayan tarz ülkemizin muhatap olduğu siyasi ablukaları ve iktisadi ambargolarla birlikte yarışta ben de varım diyen yeni ülkelerin varlığını da göstermektedir.
Sonuç, Türkiye’nin iktisadi açıdan en zor yılı olan 2022, siyasi açıdan bir dönüm noktası olan 2023 seçimlerinin akıbetini de büyük ölçüde tayin edecektir. Siyasi iktidar için zor bir imtihandır fakat Türkiye’nin aydınlık geleceği için bir mânia değildir. Türkiye güçlenerek yoluna devam edecektir.
[1] Câri işlemler dengesi olarak da tanımlanan câri denge, ödemeler dengesi bilançosunun dış ticaret, hizmet alım-satımları, yatırım gelirleri ve câri transfer dengelerinin toplamından meydana gelir. Bir ülkenin câri işlemlerden elde ettiği gelirler, câri işlemlere yapılan giderlerden daha büyükse bu durum câri fazla, daha küçükse câri açık olarak ifade edilir.