Prof. Dr. Mahmut Bozan
Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM)’nin yaptığı sınavlar varlığıyla, yapılış şekliyle ve alınan ücretlerle vatandaşlar ve özellikle sınava girenler tarafından ciddi şekilde eleştirilmektedir. Kendi ifadeleriyle “Ulusal ölçekte yıllık ortalama 10 milyonun üzerinde adaya sınav hizmeti sunan ve yaklaşık 50 çeşit sınav yaparak bu ölçekte ülkemizde ve dünyada tek sınav merkezi olan ÖSYM” gerçekten “herkes için her yerde olabilmekte midir?” Verdiği hizmeti alanlar memnun mudur? Daha da önemlisi “şeffaf ve hesap verebilir” durumda mıdır? Bu yazı virüs pandemisi münasebetiyle biriken sınavlar üzerinden ÖSYM’ye bir açık mektup olarak kaleme alınmıştır.
ÖSYM ile ilgili şikâyetler 5 ana başlık altında toplanmaktadır.
- ÖSYM sınav hizmetini aşırı pahalı yapmakta, üstüne üstlük sınav ücretleri üzerinden KDV tahsili yapılmaktadır.
- Türkiye’nin 81 ilinde üniversite bulunduğu halde sınavların hepsi 81 ilde yapılmamaktadır.
- Adaylar ikametgâhları civarında yeteri kadar sınav binası, okul varken hayli uzak merkezlerde sınava girmek zorunda bırakılmaktadır. Özellikle büyük kentlerde bu durum sınav stresine tavan yaptırmaktadır.
- Sınavlarda olması gerekenin dışında, mâkuliyeti aşan ve “ifrat” denilebilecek bazı kurallar adayları kaygılandırmaktadır.
- ÖSYM’nin velinimeti kahir ekseriyet öğrenciler olmakla beraber stratejik plânlama ekibinde bir tane bile öğrenci temsilcisi bulunmamaktadır.
Bu şikâyetlerden ÖSYM üst yönetiminin haberi var mıdır bilinmez. Yoksa, zaten diğer soruları sormaya ve açıklama istemeye gerek yoktur. Biz kısmen de olsa var olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bırakalım dış paydaş analizini, ÖSYM üst yöneticileri yakınlarından sınava giren birkaç kişiye ÖSYM ile ilgili görüşlerini sorsalar teknik kısımlar hariç yukarıda sayılan sıkıntıların çoğunu dile getireceklerdir.
Şimdi yukarıdaki sorulara cevap isteyelim ve meslektaşlarımız kusura bakmasınlar ama yönetim makamında olmanın sorumluluklarını onlara hatırlatalım.
- Bir ülkenin en değerli hazinesi iyi eğitilmiş insan, yani “beşeri sermayesi” olup, stratejik bir önemi haizdir. Binaenaleyh bu sermayenin teşekkülünde önemli bir sorumluluk üstlenen ÖSYM, ticari bir işletme gibi davranmamalı, sınavları bir kazanç kapısı olarak görmemelidir. Maliyetleri düşürmeli, nerelerden tasarruf yapacağını da iyi hesaplamalıdır. ÖSYM’nin stratejik plânındaki 5 yıllık maliyet tablosuna bakıldığında israf kapıları açıklıkla görülebilirken stratejik plân mali analizinde tasarruftan ziyade dövizdeki artış gerekçe gösterilerek sınav ücretlerinin arttırılmasından söz edilmektedir. Sınav ücretlerinden katma değer vergisi alınması da sınav ücretlerinde artışın devam edeceğini göstermektedir.
Zaten bu ülkenin başı dolaylı vergilerle beladadır. Kayıt dışılık, vergi kaçakları, vergisini veren namuslu insanlara hakaret mânasına gelen vergi afları, keyfi zam ve tekelcilikler, envaı çeşit hırsızlıkların toplam maliyeti vatandaşın sırtına yüklenirken bir de üzerine çocuğunun sınav ücretinden vergi almaya çalışmak izahı gayrı kabil bir husustur. Hoş, bu ülkede “damga vergisi” gibi bir mâli ucube halen meriyette ise, ilgili bakanlık gelir olsun da “göz üstünde kaşın var” vergisi olsun, hayır demeyecektir.
- AK Parti iktidarı ile üniversiteler tüm illerimize yayıldı ve üzerlerinden 10-12 yıl geçti. Tüm üniversiteler yepyeni hizmet binalarına, akademik ve idari personele kavuştu. Yani sınavların tüm illerde, hatta bazı şehir nüfuslarını katlayan ilçelerde yapılmasına hiçbir engel kalmadı. O halde neden hâlâ bazı sınavlar tüm illerde yapılamıyor? “Aday odaklı il ve ilçe sınav merkezi sayısının artırılması” taahhüdü ne zaman gerçekleştirilecek? Bu sorunun cevabı da verilebilmiş değildir.
- Benzer şekilde adayların ikametgâhları civarında kâfi miktarda okul ve imkân varken başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere özellikle büyük şehirlerde adaylar kilometrelerce uzak yerlerde sınava girmeye zorlanmaktadır. Bunun sonucunda aday daha sınava girmeden sınava yetişme endişesi ile güne başlıyor, trafik sıkışıklığı, bazen de kazalar sebebiyle yaşanan tıkanmalar toplu taşıma kadar özel arabalarıyla gidenleri dahi huzursuz edip strese sokuyor. Peki, neden böyle yapıyorlar? Basit bir program, aday odaklı dağıtımı en yakın merkezlere saniyeler içinde gerçekleştirebilirken niçin en kötü alternatif tercih ediliyor? Buna beceriksizlik mi, yoksa art niyet mi diyeceğiz? Her iki şık da kabul edilebilir değildir. Sınavların yoğunlaştığı bazı merkezlerle ilgili çok farklı değerlendirmeler yapılmakta, sınav görevi üzerinden bazı üniversite veya okulların abone gibi olduğu tartışmaları da zaman zaman basına yansımaktadır. Ayrıca yetişkin insanların oturamayacağı sıraların olduğu ilkokullardan, sürekli ambulans geçen sağlık merkezlerine kadar olumsuz fiziki şartları, ulaşım zorlukları ve aşırı gürültü gibi menfilikleri olan okullarda tüm şikâyetlere rağmen sınav yapılmaya devam edilmektedir.
- ÖSYM’nin bazı sınav kuralları gerçekten insanı hayrete düşürecek kadar aşırı olup bunun temelinde de muhtemelen adaylara güvensizlik yatmaktadır. Sınav güvenliği adına adayların yanlarında getirdikleri hiçbir şeye müsaade edilmemekte; araba veya evinin anahtarından tutunuz paraya, otobüs kartına, hatta başörtüsünü tutan iğneye, gözlüğe kadar (ÖSYM “vur” demiş, görevliler bunu en iyi şekilde yapmak için öldürüyorlar) envaı çeşit yasaklar sınav konforunu yok etmektedir. Bazı okul önlerinde vatandaşlar “emanetçi” masaları kurarak bu sıkıntıya çözüm bulurken, bazı okul avlularında buna da müsaade edilmemektedir. Dikkatli bir gözlemci okul bahçesinin kenarlarındaki çit, mazı veya çalılar arasına ev veya araba anahtarlarının atıldığını rahatlıkla görebilir ama kimin umurunda? Konuyu hoş olmayan ama kaydını gerekli gördüğüm bir örnekle toparlamak istiyorum. Sınav esnasında ya heyecandan veya hastalıktan veya bağırsakları bozulduğu için nadir de olsa tuvalete gitme ihtiyacı ortaya çıkabiliyor. Sınav salonunu terk etmek her hal-i kârda yasak, isterse altına yapsın! Niye müsaade yok? Efendim ya kopya çekerse? Sanki böyle bir meseleyi halletmenin başka hiçbir çaresi yok! Peki, siz adaylara bu kadar güvensizlik içindesiniz, ya adaylar size nasıl güvensin? Soruların çalınmadığı ne mâlum? Eskide yaşandı, gördük. Şimdi yaşanma ihtimali yok mu? Siz nasıl binde bir ihtimalle, yani sınav salonlarına kurduğunuz kameralar, görevlendirdiğiniz onca sınav görevlileri ve sorumluları varken adayın ille de kopya çekeceği ihtimali üzerinden millete olmadık yaptırımlar uyguluyor; % 1 muhtemel kopyacı üzerinden %99 dürüst adaya sınav stresi yaşatıyorsunuz ve kendinizi mazur görüyorsunuz. Halkın da sizi sorgulama hakkı var, hem de daha fazla. Zira parayı veren o, parayı alıp hizmeti vermekle mükellef olan sizsiniz. Sorumluluk her zaman hizmeti veren tarafında daha ağırdır. Bu hususla ilgili “Adaylar üzerinden sınav güvenliği baskısının kaldırılması için teknolojik gelişmelere paralel olarak çalışmalar devam etmektedir.” şeklindeki beyanınızın meşhur “alt komisyona havale” den öte bir mânası maalesef yoktur.
- Son olarak stratejik plânlama ekibinizde dış paydaşların en önde geleni ve bir numarası olan “müşteriler” yani talebeleri temsilen neden bir kişi dahi bulunmuyor? Tüm üniversitelerde öğrenci temsilcileri Senatolarda yerini alırken ÖSYM neden belirli sayıda öğrenciye kontenjan tanımaz? Bunun da bir cevabı olması gerekir.
Sonuç, ÖSYM’yi 2023 yılında daha iyi bir yerde görmek istiyoruz. Bu sebeple stratejik plânları ve yıllık programları ve de uygulamaları üzerinden onu takip etmeye devam edeceğiz. Bu hem onlar, hem sınava girenler, hem de sınav kalitesinin arttırılması için elzemdir. ÖSYM kurumsal kimliğinin katılımcı demokrasiye inandığını düşünüyor ve bir STK olarak bu katılımın bir parçası olma sorumluluğumuzu yerine getirmemizden memnuniyet duyulacağı inancını taşıyoruz.